Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.
- You just have to promise me one thing.
Söz vermek bir şeydir, ve diğeri yerine getirmektir.
- It is one thing to promise, and another to perform.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Miden sözlerden dolu olmayacaktır.
- Your stomach won't be full from promises.
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
İşte, vaat edilen kar!
- Lo, the promised snow!
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet him at the coffee shop.
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Onlara yılda yüz hrivna vermeyi vaat ettim.
- I've promised to give them one hundred hrivnas annually.
Sana bir cevap vâât edemem ama bana posta gönderebilirsin.
- I can't promise a reply, but you can send mail to me.
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
O asla sözünden dönmeyecek.
- He will never break his promise.
Sözünden dönmemelisin.
- You shouldn't break promises.
... promises of the internet. ...
... to be whose promises are going to be more likely to help you in your life? Make sure ...