prominent. teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- öne çıkan
- salient
- {s} göze çarpan
- prominent
- çıkıntılı
- prominent
- {s} göze çarpan
- prominent
- seçkin
Seçkin bilim adamları arasında huzursuz hissetti.
- He felt ill at ease among prominent scholars.
- prominent
- belirgin
Serpent Bearer yayılmış fakat çok belirgin olmayan bir takımyıldızı.
- The Serpent Bearer is an outspread but not very prominent constellation.
- prominent
- göze çarpan şey
- prominent
- başlıca
- prominent
- (Politika, Siyaset) tanınmış
Tanınmış şair çalışma odasında intihar etmeye kalkıştı.
- The prominent poet attempted to commit suicide in his study.
Tanınmış psikolog görünüşte amcama benziyor.
- The prominent psychologist resembles my uncle in appearance.
- prominent
- burun
- prominent
- dil
- salient
- {s} çıkıntılı
- prominent
- {s} çıkık
- prominent
- önde gelen (kimse)
- prominent
- dikkati çeken
- prominent
- profili çok belirgin olan
- prominent
- önemli
Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
- The tower occupied a prominent spot on the ridge.
Hindistan Ulusal Kongresi ve Bharatiya Janata Partisi Hindistan'da en önemli siyasi partilerdir.
- The Indian National Congress and the Bharatiya Janata Party are the most prominent political parties in India.
- prominent
- fırlak
- prominent
- belli
- salient
- belirgin
Ne yazık ki, cömertlik kocamın belirgin özelliklerinden biri değil.
- Unfortunately, munificence is not one of the salient features of my husband.
- salient
- önemli
- salient
- (askerî) kalede dış açı
- prominent
- {s} ünlü
- prominent
- prominentlygöze çarpacak surette
- prominent
- mühim
- prominent
- güneş üzerindeki ateş parçalarından biri
- prominent
- tümsek
- prominent
- ehemmiyetle
- prominent
- prominenceşöhret
- prominent
- {s} çıkıntılı, çıkık; profili çok belirgin olan: prominent lips etli
- prominent
- ehemmiyet
- prominent
- {s} önde gelen
Bazı önde gelen tenis oyuncuları şımarık çocuklar gibi davranırlar.
- Some prominent tennis players behave like spoiled brats.
Fadıl bölgede önde gelen bir doktordu.
- Fadil was a prominent doctor in the area.
- prominent
- seçk
Seçkin bilim adamları arasında huzursuz hissetti.
- He felt ill at ease among prominent scholars.
- prominent
- çıkıntı
- prominent
- meşhur
- salient
- {s} fışkıran
- salient
- {s} çarpıcı
- salient
- (isim) istihkâm dış açısı
- salient
- fırlak
- salient
- {s} sıçrayan
- salient
- dış açı
- salient
- {i} istihkâm dış açısı
- salient
- dikkati çeken
- salient
- {s} dikkat çekici
- salient
- {s} atlayan
- salient
- atlayan/dış/belirgin
- salient
- (sıfat) çarpıcı, belirgin, dikkat çekici, göze çarpan, çıkıntılı, dış, atlayan, sıçrayan, fışkıran
