prohibited

listen to the pronunciation of prohibited
İngilizce - Türkçe
yasaklanmış

Trende sigara içmek yasaklanmıştır. - Smoking is prohibited on the train.

Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır. - The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited.

{f} yasakla

Silah ihracatı yasaklandı. - The export of arms was prohibited.

Silah ihracatı yasaklandı. - Weapons export was prohibited.

yasak

Silah ihracatı yasaklandı. - Weapons export was prohibited.

Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar. - My parents prohibited me from seeing Tom again.

prohibit
{f} yasaklamak
prohibit
{f} önlemek
prohibited military zone
(Askeri) askeri yasak bölge
prohibited book
yasak kitap
prohibited or forbidden
yasak veya yasak
prohibited area
(Askeri) (DOD, IADB) YASAK SAHA (AMERİKA SAVUNMA BAKANLIĞI, AMERİKA SAVUNMA KURULU): Uçağın uçuşunun yasaklandığı mevki üzerindeki yere komşu olan ülke toprakları veya karasuları içinde belirtilen bir bölge. Aynı zamanda, girişin yasaklandığı kara veya deniz bölgeleri anlamındadır. Ayrıca bakınız: "danger area", "restricted area"
prohibited area
(Askeri) (NATO) YASAK SAHA/BÖLGE (NATO): 1. Uçağın uçuşunun yasaklandığı mevki içinde bir ülkenin toprak bölgelerinin veya karasularının üzerinde boyutları tanımlanmış bir hava sahası. 2. Uygun makam tarafından müsaade edilenlerin haricinde seyrüsefer ve/veya demirlemenin yasaklandığı yerlerin deniz haritaları üzerinde gösterilmesi
prohibited articles
yasak şeyler
prohibited degrees
evlenmeye engel yakın akrabalık dereceleri
prohibited explosives
yasaklanmış patlayıcılar
prohibited products
(Politika, Siyaset) yasaklanmış ürünler
prohibited purposes
(Kimya) yasaklanmış amaçlar
prohibited transactions
yasaklanmış işlemler
prohibited zone
(Askeri) yasak saha
prohibited zone
(Askeri) notam’lı hava sahası
prohibit
{f} yasak etmek
prohibit
menetmek
prohibit
men etme
prohibit
(Kanun) men etmek
prohibit
olma

Sağlığının az olması onu seyahatten alıkoydu. - Poor health prohibited him from traveling.

Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor. - The law prohibits minors from smoking.

prohibit
engel
prohibit
etme
prohibit
yasak

Silah ihracatı yasaklandı. - The export of arms was prohibited.

Burada parketme yasaktır. - Parking is prohibited here.

prohibit
olanak vermemek
prohibit
engel olmak
prohibit
yasakla

Silah ihracatı yasaklandı. - The export of arms was prohibited.

Silah ihracatı yasaklandı. - Weapons export was prohibited.

prohibit
{f} önüne geçmek
all motor vehicles prohibited
taşıt trafiğine kapalı yol
banned, forbidden
Yasaklı yasak
prohibit
engel/yasakla
air defense artillery prohibited area
(Askeri) HAVA SAVUNMA TOPÇUSU YASAK BÖLGESİ: Dost tayyarelerin, her türlü şartlar altında, girmeleri yasaklanmış hava sahası. Ayrıca bakınız: "air defense artillery defended area" ve "air defense restricted area". AIR DEFENSE ARTILLERY WEAPONS CONTROL STATUS: HAVA SAVUNMA TOPÇUSU, ATEŞ KONTROL DURUMLARI: Bak. "air defense artillery action status"
airspace prohibited area
(Askeri) YASAK HAVA SAHASI: Bak "airspace reservation"
photos and video prohibited
fotoğraf ve film çekmek yasak
prohibit
mani olmak
prohibit
resmen menetmek
İngilizce - İngilizce
Present participle of prohibit
forbidden by law
banned, forbidden
{s} outlawed, forbidden by law; banned, enjoined, interdicted
you can not even apply for that activity
A classification used to identify a growing area where the harvest of shellstock for any purpose, except depletion or gathering of seed for aquaculture, is not permitted (3)
practices and materials are not to be used under any circumstances Use of any of these practices or materials will result in either a refusal to certify or the decertification of a farm or facility
excluded from use or mention; "forbidden fruit"; "in our house dancing and playing cards were out"; "a taboo subject"
prohibit
To forbid, disallow, or proscribe; to make illegal or illicit

The restaurant prohibits smoking on the patio.

prohibit
{v} to forbid, debar, hinder
prohibit
If a law or someone in authority prohibits something, they forbid it or make it illegal. a law that prohibits tobacco advertising in newspapers and magazines Fishing is prohibited Federal law prohibits foreign airlines from owning more than 25% of any U.S. airline. permit + prohibition pro·hi·bi·tion the prohibition of women on air combat missions
prohibit
command against; "I forbid you to call me late at night"; "Mother vetoed the trip to the chocolate store"
prohibit
{f} outlaw, forbid by law; interdict, enjoin, ban; prevent, hinder
prohibit
To forbid by authority; to interdict; as, God prohibited Adam from eating of the fruit of a certain tree; we prohibit a person from doing a thing, and also the doing of the thing; as, the law prohibits men from stealing, or it prohibits stealing
prohibit
To hinder; to debar; to prevent; to preclude
prohibited