O derin bir uykuya daldı.
- She fell into a profound sleep.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Tom insanın içine işleyen bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something profound was about to happen.
Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
- It had a profound effect on me.
Of the profound corruption of this class there can be no doubt. Milman.
What humble gestures! What profound reverence! Dupp.