Erteleme trenin frenleri yok.
- The procrastination train has no brakes.
Erteleme: Bu ciddi bir iş.
- Procrastination: It's serious business.
O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
- She'll have to delay her education because she lost her job.
Fadıl nikahı geciktirmek için başka bir mazeret buldu.
- Fadil found another excuse to delay the wedding.
Otobüsün on dakikalık bir gecikmesi var.
- The bus has a delay of ten minutes.
Gecikmeden sorunu görüşmek gereklidir.
- It's necessary to discuss the problem without delay.
Ben ertelemek eğilimindeyim.
- I tend to procrastinate.
Hava yarışın başlamasını geciktirecek.
- The weather will delay the start of the race.
Sağanak dün posta dağıtımını geciktirdi.
- The thunderstorm yesterday delayed the delivery of the mail.
Procrastination is the thief of time; year after year it steals until all are fled.
...procrastinate the inevitable. - Dick Vitale.
He procrastinated until the last minute and had to stay up all night to finish.