Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.
- Scarcely had I reached home before the telephone rang.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Ben gözlerime güçlükle inandım.
- I scarcely believed my eyes.
Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.
- I could scarcely stand on my feet.
Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
- Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
- Tom scarcely ever gets any exercise.
Bebek doğduğundan beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım.
- They have scarcely gone out since the baby was born.
Neredeyse hiç para kalmamıştı.
- There was scarcely any money left.
Biri kapıyı çaldığında o, kitabı okumaya henüz başlamıştı.
- She had scarcely started reading the book, when someone knocked at the door.
Yangın çıktığında pazar henüz açılmıştı.
- Scarcely had the market opened when the fire broke out.
One could scarcely find any trout in the stream without the stocking program.
... And I'm sad that the web is probably not advancing as fast ...
... billion is on the table. Of course it's on the table. That's probably not going to survive, ...