Gerçek arkadaşlığın bedeli yoktur.
- True friendship is priceless.
Bedelini ödemek zorundasın.
- You have to pay the price.
Tom ücreti indirmeyecek.
- Tom won't lower the price.
Bu restorandaki yemek iyi değil, ücretler pahalı ve servis berbat. Kısaca bu restorana gitme.
- The food at this restaurant is not good, the prices expensive, and the service lousy. In short, don't go to this restaurant.
Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
- The multinational corporation lowered the price of several products.
Fiyatlar yükselmeye devam ediyor.
- Prices keep on soaring.
Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
- A man can know the price of everything and the value of nothing.
Bunun onların istedikleri fiyata değer olduğunu sanmıyorum.
- I don't think it's worth the price they're asking.
Çok canlar pahasına savaş sona erdi.
- The war was over at the price of many lives.
Gerçek arkadaşlık paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Büyük mağazaları tercih ederim: fiyatlar daha düşüktür.
- I prefer department stores: the prices are lower.
Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
- I'll agree to the terms if you lower the price.
Başımda işlemediğim bir cinayet için bir para ödülü var.
- There's a price on my head for a murder I didn't do.
Bu yazılım paketinin tavsiye edilen perakende satış fiyatı 99 dolardır.
- This software package has a suggested retail price of $99.
Tom satış fiyatı iyiyse iki çift ayakkabı alabileceğini söyledi.
- If the sale price is good, Tom said he might buy two pairs of shoes.
Bir insan hayatı üzerine fiyat koymak zordur.
- It's difficult to put a price on a human life.
Paha biçilmez porselen parçalara ayrıldı.
- The priceless china shattered into fragments.
Gerçek arkadaşlık paha biçilmezdir.
- True friendship is priceless.
Hisse senedi fiyat endeksi, tüm zamanların en yükseğine yükseldi.
- The stock price index soared to an all-time high.
Fiyat endeksi tüm zamanların en yükseğine ulaştı.
- The price index hit an all-time high.
Tom fiyat etiketine baktı yeterli parası olmadığının farkına vardı.
- Tom looked at the price tag and realized he didn't have enough money.
Benim için fiyat etiketini çıkarır mısınız?
- Could you take off the price tag for me?
Tom bir defa daha fiyat etiketine baktı.
- Tom looked at the price tag once again.
Ürün yüksek bir fiyat etiketi taşımaktadır.
- The product carries a high price tag.
Eylül 1929 da, hisse senedi fiyatları yükselişini durdurdu.
- In September, 1929, stock prices stopped rising.
Fiyatlar yükselmeye devam ediyor.
- Prices keep going up.
Onun yüzündeki görünüş paha biçilemezdi.
- The look on his face was priceless.
İstediğim ceket üç yüz dolara fiyatlandırıldı.
- The coat I wanted was priced at three hundred dollars.
Fiyatlandırma henüz açıklanmadı.
- Pricing hasn't yet been announced.
Biz rekabetçi fiyatlandırma öneriyoruz.
- We offer competitive pricing.
Thou damned wight, / The author of this fact, we here behold, / What iustice can but iudge against thee right, / With thine owne bloud to price his bloud, here shed in sight.
The farmer's aren't really guilty of price gouging, but they are trying to recoup some of their losses from the flooding earlier this spring.
The price is right for this used car.
The police put a price on his head after he killed four innocent women.
He's pricing out of the market, asking for $100,000 for that shack!.
The big-box stores are selling our $120 price-point items at $99 or less.
... fuels are rising in price on average every year and the two curves should cross in about ...
... I'd normally pay about a hundred quid for those $9.99 seems pretty good price ...