Diyelim ki, televizyon seyretmek dinlendirici olabilir.
- Granted, watching TV can be relaxing.
Dinlendirici bir öğleden sonrayı hak ediyorum.
- I deserve a relaxing afternoon.
Tom ve Meryem yüzen evde rahatlatıcı bir hafta geçirdiler.
- Tom and Mary spent a relaxing week on a houseboat.
Bu gerçekten o kadar rahatlatıcı değil.
- It's not really that relaxing.