Karım erken 1500 gramlık bir bebek kız doğurdu.
- My wife gave birth prematurely to a 1500-gram baby girl.
Zamanından önce doğdum.
- I was born prematurely.
Mary 16 saatlik bir kıtalararası uçuş sırasında, zamanından önce doğdu.
- Mary was born prematurely during a 16 hour transcontinental flight.
Bu biraz erken değil mi?
- Isn't that a little premature?
Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
- A pointless life is a premature death.
Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
- A pointless life is a premature death.
Tom vakitsiz konuştu.
- Tom spoke prematurely.