Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
- The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
- Tom told Mary the absolute truth.
Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
- Tom told Mary the absolute truth.
Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
- Tom is a man of absolute sincerity.
Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
- The rumor proved to be an absolute lie.
Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.
- It is absolutely impossible to do so.
Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
- You're absolutely perfect, in every way.