Bir uçağa ya da helikoptere asla bir lazer işaretleyici doğrultmamalısın.
- You should never aim a laser pointer at an airplane or helicopter.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Bu göl bu noktada en derin.
- This lake is deepest at this point.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
İnsanları parmakla göstermek toplumsal açıdan kabul edilebilir bir şey değildir.
- It is not socially acceptable to point at people.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
Diğerlerini işaret etme.
- Don't point at others.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to stress this point.
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Bu hususta seninle aynı fikirde değilim.
- I don't agree with you on this point.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Pusula kuzeyi gösterir.
- Compasses point north.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Başka insanların hatalarını işaret etmekte belli bir zevk var.
- There is a certain pleasure in pointing out other people's errors.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Bunun yararsız olduğunu fark ettik.
- We realized it was pointless.
Bunu yapmanın ne yararı var?
- What's the point in doing this?
Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
- At that point I realized the danger of the situation.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
- Tom pointed to where Mary was standing.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Senin hatalarını belirttikleri nedeniyle düşmanlarını sev.
- Love your enemies, for they point out your mistakes.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.
- There is no point in pretending to be sick.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Bence asıl meseleyi gözden kaçırıyorsunuz.
- I think you're missing the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
The pointlessness of the discussion only compounded her boredom.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.