Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
O öğretmenin sınavının kritik noktaları emin olarak tahmin ettin.
- You sure guessed the critical points of that teacher's exam.
Göl bu noktada en derindir.
- The lake is deepest at this point.
Tilkinin uzun bir kuyruğu ve sivri kulakları vardır.
- The fox has a long tail and pointed ears.
Kedilerin sivri kulakları var.
- Cats have pointed ears.
Bugün Dow Jones ortalama iki puanlık artış ilan etti.
- The Dow Jones average posted a gain of two points today.
Bizim takımımız beş puan ilerdedir.
- Our team is five points ahead.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.
Senin önerinle ilgili bazı sorunları işaret etmek istiyorum.
- I'd like to point out some problems regarding your suggestion.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.
- I can't necessarily agree with you on that point.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O, parmağıyla onu işaret etti.
- She pointed her finger at him.
Cevap ana fikirden uzaktır.
- The answer misses the point.
Tom bazı sorunlara işaret etti.
- Tom pointed out some problems.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
- He pointed to the tower over there.
O silahı bana doğrultmak istemiyorsun.
- You don't want to point that gun at me.
Onu yapmada amaç nedir?
- What's the point in doing that?
Kusura bakmayın ama, onların her ikisinin mantıklı amaçları var.
- With all due respect, I think they both had valid points.
Ben konuyu vurguladım.
- I stressed the point.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Bu aslında iyi bir husus.
- That's actually a good point.
Ben o hususta size katılamam.
- I can't agree with you on that point.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Tom Mary'ye hatalarını gösterdi.
- Tom pointed out Mary's mistakes.
O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.
- She pointed her finger at him accusingly.
Tom parmaklarını şakırdattı ve kapıyı gösterdi.
- Tom snapped his fingers and pointed to the door.
Tom arka kapıyı işaret etti.
- Tom pointed to the back door.
İnsanları işaret etmek kalabalıktır.
- It is rude to point at people.
Başkalarını işaret etmek kabalıktır.
- It is rude to point at others.
Onun söylediği kısa ve isabetliydi.
- What he said was brief and to the point.
Cevabı çok isabetliydi.
- His answer is to the point.
Sana bunun yararsız olmadığını söyledim.
- I told you it wasn't pointless.
Bunun yararsız olduğunu fark ettik.
- We realized it was pointless.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
- The situation has come to the point where we either sink or swim.
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Sanırım konuyu anlamadın.
- I think you've missed the point.
Hastaymış gibi yapmanın anlamı yok.
- There is no point in pretending to be sick.
Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.
- We'd all be interested in your point of view.
Ben özellikle bu konuyu vurgulamak istiyorum.
- I want to emphasize this point in particular.
Öğretmen özellikle o noktaya vurgu yaptı.
- The teacher particularly emphasized that point.
Mesele gerçekten o değil, değil mi?
- That's really not the point, is it?
O gerçekten mesele değil.
- That's not really the point.
Bu konuda Tom pek de haksız sayılmaz.
- Tom has a point here.
It's rude to point at other people.
UK An electric power socket.
If he asks for food, point him toward the refrigerator.
cricket A fielding position square of the wicket on the off side, between gully and cover.
The Siamese is a pointed breed of cat.
The warrior brandished a pointed spear.