Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
- So far as he was concerned, things were going well.
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things did not go as intended.
Büyük annem giysiler örmeyi seviyor.
- My grandmother likes to weave things.
Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
- We see things differently, according to whether we are rich or poor.
Tom olaylar hakkında biraz daha olumlu olmayı öğrense, büyük olasılıkla insanlar ondan biraz daha hoşlanır.
- If Tom would learn to be a little more positive about things, people would probably like him a bit more.
Ortalık vahşileşmek üzere.
- Things are about to get wild.
Koşullar hızla değişiyor.
- Things are changing fast.
Burada Boston'da koşullar farklıdır.
- Here in Boston, things are different.
İlişkiler daha kötü oluyorlar.
- Things are getting worse.
İlişkiler çirkinleşiyor.
- Things are getting ugly.
Tom gittikten sonra buralarda gidişat aynı olmayacak.
- Things won't be the same around here after Tom leaves.
Gidişat çok hızlı değişir.
- Things change too quickly.
Umarım vaziyet çok değişmez.
- I hope things don't change too much.
Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
- I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
- We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
- I found a box of Tom's things in the closet.
Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
- Take things a little more seriously.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
- I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
- We talked about various things.