Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Pek çok insana danıştık.
- We consulted plenty of people.
Aynı hatayı iki kez yapma. Pek çok başka seçenek var.
- Don't make the same mistake twice. There are plenty of other options.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Tom zaten hayli tehlikede.
- Tom is in plenty of danger already.
Tom'un hayli seçeneği var.
- Tom has plenty of options.
Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
Tom'un çok zamanı olmalı.
- Tom should have plenty of time.
Tom'un bolca şansı vardı.
- Tom had plenty of chances.
Tom bolca dinleniyor.
- Tom gets plenty of rest.
Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Bol bol zamanım var ama yeterli param yok.
- I have plenty of time, but not enough money.
Tom bol bol pratik yaptı.
- Tom has had plenty of practice.
Pek çok insana danıştık.
- We consulted plenty of people.
Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
- I know that plenty of guys want to go out with you.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Sanırım hâlâ çok zamanımız var.
- I think we still have plenty of time.
Tom Mary'ye çok zaman verdi.
- Tom gave Mary plenty of time.
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.
- This typewriter has seen plenty of use.
Salonda çok fazla misafir vardı.
- There were plenty of guests in the hall.
Çok daha fazlasına sahibim.
- I've got plenty more.
I think six eggs should be plenty for this recipe.
This office is plenty big enough for our needs.
During this season of distress, the discouragements to marriage, and the difficulty of rearing a family are so great that population is at a stand. In the mean time the cheapness of labour, the plenty of labourers, and the necessity of an increased industry amongst them, encourage cultivators to employ more labour upon their land, to turn up fresh soil, and to manure and improve more completely what is already in tillage.
... plenty of time to respond. We are quite aware of the clock for both of you. But I want to ...
... And, Mr. Romney ' Governor Romney ' there'll be plenty of chances here to go on, but I ...