Onun yolculuk için bol miktarda parası vardı.
- He had plenty of money for his trip.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Aynı hatayı iki kez yapma. Pek çok başka seçenek var.
- Don't make the same mistake twice. There are plenty of other options.
Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
- I know that plenty of guys want to go out with you.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Tom'un hayli seçeneği var.
- Tom has plenty of options.
Tom Boston'da bir hayli arkadaşı olduğunu söyledi.
- Tom said he had plenty of friends in Boston.
Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Benim bolca fikirlerim var.
- I have plenty of ideas.
Tom bolca tavsiye alacak.
- Tom will get plenty of advice.
Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
- Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Hepinize bol bol dinlenmenizi tavsiye ediyorum.
- I advise you all to get plenty of rest.
Bol bol zamanım var ama yeterli param yok.
- I have plenty of time, but not enough money.
O, muhtemelen pek çok.
- That's probably plenty.
Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
- I know that plenty of guys want to go out with you.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We've got plenty of time.
Tom Mary'ye çok zaman verdi.
- Tom gave Mary plenty of time.
Trene yetişmek için bol miktarda zamanın var.
- You have plenty of time to catch the train.
Onun yolculuk için bol miktarda parası vardı.
- He had plenty of money for his trip.
Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.
- This typewriter has seen plenty of use.
Çok daha fazlasına sahibim.
- I've got plenty more.
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
I think six eggs should be plenty for this recipe.
This office is plenty big enough for our needs.
During this season of distress, the discouragements to marriage, and the difficulty of rearing a family are so great that population is at a stand. In the mean time the cheapness of labour, the plenty of labourers, and the necessity of an increased industry amongst them, encourage cultivators to employ more labour upon their land, to turn up fresh soil, and to manure and improve more completely what is already in tillage.
... And, Mr. Romney ' Governor Romney ' there'll be plenty of chances here to go on, but I ...
... but there actually was plenty of will, ...