Tom bol bol pratik yaptı.
- Tom has had plenty of practice.
Bol bol zamanım var ama yeterli param yok.
- I have plenty of time, but not enough money.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We have plenty of time.
Tom'un çok zamanı olmalı.
- Tom should have plenty of time.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Masada bol miktarda taze yumurta var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
O, muhtemelen pek çok.
- That's probably plenty.
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Bu daktilo oldukça sık kullanılmıştır.
- This typewriter has seen plenty of use.
Salonda çok fazla misafir vardı.
- There were plenty of guests in the hall.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Aynı hatayı iki kez yapma. Pek çok başka seçenek var.
- Don't make the same mistake twice. There are plenty of other options.
Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
- The troops had plenty of arms.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Çok fazla zamanımız var.
- We have plenty of time.
Tüm soruları cevaplamak için çok fazla zamanınız olduğu için gergin olmayın.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
Tom Mary'ye çok zaman verdi.
- Tom gave Mary plenty of time.
Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
- There's no need to hurry. We've got plenty of time.
Tom'un hayli seçeneği var.
- Tom has plenty of options.
Tom Boston'da bir hayli arkadaşı olduğunu söyledi.
- Tom said he had plenty of friends in Boston.
Bu birçok kez başıma geldi.
- That's happened to me plenty of times.
Tom onu birçok kez yaptı.
- Tom has done that plenty of times.
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Bol miktarda suyumuz var.
- We have a plentiful supply of water.
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
Bu yıl bol yağmur vardı.
- We have had plenty of rain this year.
Tom'un çok zamanı olmalı.
- Tom should have plenty of time.
Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
Tom'un bolca şansı vardı.
- Tom had plenty of chances.
Tom bolca tavsiye alacak.
- Tom will get plenty of advice.
I think six eggs should be plenty for this recipe.
This office is plenty big enough for our needs.
During this season of distress, the discouragements to marriage, and the difficulty of rearing a family are so great that population is at a stand. In the mean time the cheapness of labour, the plenty of labourers, and the necessity of an increased industry amongst them, encourage cultivators to employ more labour upon their land, to turn up fresh soil, and to manure and improve more completely what is already in tillage.
We haven't one chance for life in a hundred thousand if we don't find food and water upon Caprona. This water coming out of the cliff is not salt; but neither is it fit to drink, though each of us has drunk. It is fair to assume that inland the river is fed by pure streams, that there are fruits and herbs and game. Shall we lie out here and die of thirst and starvation with a land of plenty possibly only a few hundred yards away? We have the means for navigating a subterranean river. Are we too cowardly to utilize this means?.
She accumulated a plentiful collection of books.
... of this if they get the chance? Speaking of Iran and China, there are plenty ...
... to be okay with that because the laptop is your employer's property. There are plenty ...