Biz ekime başlamadan önce toprağın sürülmüş olması gerekecek.
- The soil will have to be plowed before we start planting.
Bir gün bizim çocuklar bizim çeltik ekimini devralacak.
- One day our children will take over our paddy planting.
Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.
- My mother is busy planting flowers in the garden.
Johnny 46 yıl boyunca elma tohumlarını ekmeye devam etti.
- Johnny kept planting apple seeds for 46 years.
Bahar ağaç dikimi mevsimidir.
- Spring is the season for planting trees.
Ormanların dikimi çevre için iyidir.
- Planting forests is good for the environment.
Nisan ayı sebze tohumlarınızın çoğunu ekmek için en iyi zamandır.
- April is the best time to plant most of your vegetable seeds.
Öncelikle bütün bu tohumları ekmek zorundayız.
- First of all, we have to plant all these seeds.
Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
- I have to plant trees in the garden.
Karıştırma tesisinden şantiyeye beton taşımak için doksan dakikamız var.
- We have ninety minutes to carry the concrete from the mixing plant to the worksite.
Şirketimiz Rusya'da yeni bir kimya tesisi kurmayı planlıyor.
- Our company is planning to build a new chemical plant in Russia.
Boston'da bir fabrikamız var.
- We have a plant in Boston.
Valentina sekiz yaşındayken 1945 yılında okula başladı. O, 1953 yılında bir tekstil fabrikasında çalışmaya başlamak için okulu bıraktı.
- Valentina started school in 1945 when she was eight years old. She left school to begin working in a textile plant in 1953.
Boston'da bir işletmemiz var.
- We have a plant in Boston.
İşte bir atom enerji santrali.
- Here is an atomic power plant.
Fukushima No.1 nükleer santralinde, depremden hemen sonra bütün reaktörler durdu.
- At the Fukushima No.1 nuclear power plant, all the reactors stopped just after the quake.
Bitkilerinle konuşur musun?
- Do you talk to your plants?
Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
- Although rainforests make up only two percent of the earth's surface, over half the world's wild plant, animal and insect species live there.
The new guy turned out to be a plant.
Tatoeba bir bahçe gibidir: fidanlar ekmelisin, onlarla ilgilenmelisin ve nasıl büyüteceğini izlemelisin.
- Tatoeba is like a garden: you must plant seedlings, tend to them and watch them grow.
Oraya fidan ekmeye gittik.
- We went there to plant saplings.
Tom bahçesine üç elma ağacı dikti.
- Tom planted three apple trees in his yard.
Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.
- About a dozen trees had soon been planted.
Bahçeye ağaç dikmek zorundayım.
- I have to plant trees in the garden.
Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.
- In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us.
Take one of the plantings over as a house-warming gift.
The garden had a couple of trees, and a cluster of colourful plants around the border.
Plant your feet firmly and give the rope a good tug.
O’Sullivan risked a plant that went badly astray, splitting the reds.
That gun's not mine! It was planted there by the real murderer!.
... Planting seeds has set man on a new path. ...