Liderleri öldüğünde, onun vücudunu büyük bir mezara yerleştirdiler.
- When their leader died, they placed his body in a large tomb.
Doktor, hastanın göğsüne bir steteskop yerleştirdi.
- The doctor placed a stethoscope on the patient's chest.
Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.
- Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.
Bana yeterince uzun bir manivela ve onu yerleştirmek için bir dayanak verin ve dünyayı kımıldatacağım.
- Give me a lever long enough and a fulcrum on which to place it, and I shall move the world.
Japonya'da bir sürü güzel mekân var.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
Dün onun mekanında kaldım.
- I stayed at his place yesterday.
Yeni klimayı kaldırmak ve onu çatıya koymak için bir vinç kiraladık.
- We hired a crane to lift the new air conditioner and place it on the roof.
Bagajını koymak için bir yer bulalım.
- Let's find a place to put your luggage.
Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
- You know many interesting places, don't you?
Onlar düğünün zamanını ve yerini belirlediler.
- They set the time and place of the wedding.
Arada sırada kendinizi başkasının yerine koymak iyidir.
- It's good to put yourself in someone else's place now and then.
Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
Sınıflarda hangi tip ekipman kurulmuştur?
- What kind of equipment is installed in the classrooms?
Beni bu yerden çıkarmak zorundasın.
- You've got to get me out of this place.
Çıra dibine kör yanar.
- The darkest place is under the candlestick.
Yanlış zamanda, yanlış yerde.
- The wrong time, the wrong place.
Bana yeterince uzun bir manivela ve onu yerleştirmek için bir dayanak verin ve dünyayı kımıldatacağım.
- Give me a lever long enough and a fulcrum on which to place it, and I shall move the world.
Öğretmen öğrencilerin sandalyelerini yarım daire şeklinde yerleştirmelerini istedi.
- The teacher asked the students to place their chairs in a semicircle.
Yemek yemek için kentteki en iyi yerlerden biri.
- This is one of the best places to eat in town.
Biz genellikle kentteki belirli bir yerde buluşurduk.
- We usually met at a certain place in the city.
Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
- You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
Parayı güvenli bir alanda tut.
- Keep the money in a safe place.
Burası olayın meydana geldiği yer.
- This is the place where the incident took place.
Bu sabah bir trafik kazası meydana geldi.
- A traffic accident took place this morning.
Minderler koltuklara yerleştirildi.
- Cushions were placed in the seats.
Bu mahalle, bir aileyi geçindirmek için iyi bir yerdir.
- This neighborhood is a good place to raise a family.
Tom'u benim mahallemde Boston'a gönderdim.
- I sent Tom to Boston in my place.
Dünyanın ilk parkmetresi 1935 yılında Oklahoma'da kuruldu.
- The world's first parking meter was installed in Oklahoma City in 1935.
Tom çatısına güneş paneli kurdurdu.
- Tom had solar panels installed on the roof of his house.
Bana ne yapacağımı söylemek onun konumu değil.
- It's not his place to tell me what to do.
Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.
- You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days.
Görmek istediğimiz bir sürü başka yerlerimiz var.
- We have a lot of other places we want to see.
Ne tür yerleri görmek istiyorsun?
- What kind of places would you like to see?
Son parça bulmacaya yerleştirildi.
- The final piece was placed in the puzzle.
Tavayı fırına yerleştir.
- Place the pan in the oven.
Belirli işlemler gerçekleşlmeyecek gibi görünüyor.
- It seems that certain operations cannot take place.
Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
- My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
Tom benim makamımdaki toplantıya katılacak.
- Tom is going to attend the meeting in my place.
1. Yüzü çok tanıdık geliyor ama bir türlü çıkaramadım.
2. He looked really familiar, but I just couldn't place him.
He lost his place in the national team.
It is really not my place to say what is right and wrong in this case.
We asked the restaurant to give us a table with three places.
They phoned hoping to place her in the management team.
I'm in a strange place at the moment.
He is going back to his native place on vacation.
I've seen him before, but I can't quite place where.
We thought we would win but only ended up in fourth place.
... miniaturized and it will be placed in your glasses. Your glasses will recognize people's ...
... we have put those things aside and placed our collective shoulder ...