Tom onu onunla birlikte sinemaya gitmesi için ikna etti.
- Tom persuaded her into going to the movies with him.
Ben, bir doktorla görüşmesi için onu ikna ettim.
- I persuaded him to consult a doctor.
O, onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- She did her best to persuade him.
Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
- He did his best to persuade her.
Satış elemanı elbiseyi alması için onu ikna etti.
- The salesperson persuaded her to buy the dress.
Sam'i sadece başarısız olacak planından vazgeçmesi için ikna etmeye çalıştım,
- I tried to persuade Sam to give up his plan, only to fail.
Belki Tom yardım etmek için ikna edilebilir.
- Maybe Tom could be persuaded to help.
Belki Tom bize yardım etmesi için ikna edilebilir.
- Maybe Tom can be persuaded to help us.
That salesman was able to persuade me into buying this bottle of lotion.
He persuaded me to go home, but I refused.