İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
O kelime onu mükemmel şekilde açıklıyor.
- That word describes it perfectly.
Mükemmellik sıkıcı mı?
- Is perfection boring?
Biz mükemmellik için çaba harcıyoruz.
- We're striving for perfection.
O kusursuzca anlaşılabilir.
- That's perfectly understandable.
Görev kusursuz olarak gitti.
- The mission went perfectly.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.
- He spent hours perfecting his air guitar skills.
Her şey dört dörtlük olmalı.
- Everything must be nothing less than perfect.
Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
- I assure you Tom will be perfectly safe.
Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
- Tom can understand perfectly well.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
perfect an appeal; perfect an interest; perfect a judgment.
Practice makes perfect.
He is a perfectionist.
- He's a perfectionist.
We are a perfect match.
- We're a perfect match.