Kız kardeşim mükemmel görüşe sahiptir.
- My sister has perfect vision.
O, mükemmel bir centilmendir.
- He is a perfect gentleman.
Biz mükemmellik için çaba gösteriyoruz.
- We strive for perfection.
Biz mükemmellik için çaba harcıyoruz.
- We're striving for perfection.
O kusursuzca anlaşılabilir.
- That's perfectly understandable.
Kim kendi anadilini kusursuz bir biçimde bilir?
- Who knows his own mother tongue perfectly?
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
Hayali gitar becerilerini mükemmelleştirmek için saatler harcadı.
- He spent hours perfecting his air guitar skills.
Her şey dört dörtlük olmalı.
- Everything must be nothing less than perfect.
Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.
- I can understand your position perfectly.
Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
- I assure you Tom will be perfectly safe.
Kusursuzluk diye bir şey yoktur.
- There's no such thing as perfection.
perfect an appeal; perfect an interest; perfect a judgment.
Practice makes perfect.
He is a perfectionist.
- He's a perfectionist.
Your timing's perfect.
- Your timing is perfect.