Büyük babam bir emekli maaşı ile yaşıyor.
- My grandfather is living on a pension.
Yaşlı adam emekli maaşı ile geçiniyor.
- The old man lives on his pension.
Başkan emeklilikleri revize etmek için koalisyon ortaklarını ikna etmeye çalıştı.
- The Prime Minister tried to convince his coalition partners to overhaul pensions.
Küçük emeklilik maaşıyla yaşamak, onun için zordur.
- It's hard for him to live on his small pension.
O, küçük bir emekli aylığıyla yaşıyor.
- She lives on a small pension.
Şirket, hayatını idame ettirmesi için, ona yetecek kadar bir emekli aylığı bağladı.
- The company gave him enough pension to live on.
A pension had somewhat less to offer than a hotel; it was always smaller, and never elegant; it sometimes offered breakfast, and sometimes not (John Irving).
Pensioners depend on their pension to pay the bills.
... pensions, and you still make money. That's exactly the philosophy that we've ...