He has quite a few friends.
- Onun pek çok arkadaşı var.
I'm not quite sure what to do.
- Ne yapacağımdan pek emin değilim.
Tom and Mary don't have much in common.
- Tom ve Mary'nin pek çok ortak şeyleri yoktur.
Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
- Senin ve benim aramda, Tom'un fikri pek ilgimi çekmiyor.
All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
- Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
That doesn't sound right.
- Bu, kulağa pek hoş gelmiyor.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Most schools are closed today.
- Bugün pek çok okul kapalı.
This dictionary contains a lot of information.
- Bu sözlük pek çok bilgi içermektedir.
We played a lot of games at the party.
- Partide pek çok oyun oynadık.
Between you and me, Tom's idea doesn't appeal to me very much.
- Aramızda kalsın, Tom'un fikri bana pek cazip gelmiyor.
Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
- Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.
We played a lot of games at the party.
- Partide pek çok oyun oynadık.
They have a lot in common.
- Onların pek çok ortak yanı var.
I'm really not much of a cook.
- Ben gerçekten pek aşçı değilim.
There is not much more to say.
- Söylenecek pek fazla şey yok.
The first time, she wasn't very firm with him.
- İlk kez, onunla pek sıkı değildi.