pek pek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- at the very most
- at most
- pek çok
- very much
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
- pek
- quite
Tom and Mary aren't quite sure what to make of this.
- Tom ve Mary, bununla ilgili ne yapacaklarından pek emin değildir.
He has quite a few friends.
- Onun pek çok arkadaşı var.
- pek mümkün olmayan
- unlikely
- pek çok
- voluminous
- (pek) çok
- plenty
- (pek) çok
- far
- güçlü ve gözü pek
- redoubtable
- pek
- eminent
- pek
- damned
- pek
- fairly
- pek
- right
All right. I'll translate another fifteen sentences in German, and then leave.
- Pekâlâ. Diğer on beş Almanca cümleyi tercüme edip, ondan sonra ayrılacağım.
That doesn't seem right.
- Bu pek doğru görünmüyor.
- pek
- most
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
If you go to that supermarket, you can buy most things you use in your daily life.
- O süpermarkete giderseniz, günlük hayatta kullandığınız pek çok şeyi satın alabilirsiniz.
- pek
- rather
- pek
- a lot
Maruyama Park is a place where a lot of people gather.
- Maruyama Parkı pek çok insanın toplandığı bir yerdir.
We played a lot of games at the party.
- Partide pek çok oyun oynadık.
- pek
- scarcely
- pek ala
- well
- pek az
- marginal
- pek az
- scanty
- pek az
- a modicum of
- pek az
- scarcely
- pek az tanınan
- obscure
- pek bilgisi olmayan
- ignorant
- pek de
- not all that
- pek değil
- not desperately
- pek dikkatli olmayan
- casual
- pek etkili
- drastic
- pek hoş
- delightful
- pek iyi
- all right
- pek iyi değil
- (Konuşma Dili) after a fashion
- pek iyi değil
- so so
- pek kaba
- brutish
- pek konuşmaz
- reticent
- pek moda
- all the rage
- pek sadık
- true-blue
- pek sanmam
- i doubt whether
- pek sanmıyorum
- i doubt whether
- pek tafsilatlı
- diffuse
- pek tanınmayan
- obscure
- pek uzak olmayan olay
- in the offing
- pek yakın
- imminent
- pek yazık
- that's tough
- pek yüksek sıklık
- ultra high frequency
- pek çok
- a spate of
- pek çok
- (Konuşma Dili) a whole lot of
This doesn't make a whole lot of sense.
- Bu pek çok anlam ifade etmiyor.
Tom doesn't have a whole lot of time.
- Tom'un pek çok zamanı yoktu.
- pek çok
- enormously
- pek çok
- a areal quantity of
- pek çok
- greatly
- pek çok
- no end
- pek çok
- a raft of
- pek çok
- plenty
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
- pek çok
- plenty of
I know that plenty of guys want to go out with you.
- Pek çok çocuğun seninle dışarı çıkmak istediğini biliyorum.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- pek çok
- most
Most schools are closed today.
- Bugün pek çok okul kapalı.
Most snakes on this island are harmless.
- Bu adadaki pek çok yılan zararsızdır.
- pek çok
- copious
- pek çok
- a good number of
- pek çok
- a great deal of
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
- pek çok
- a good deal
- pek çok
- countless
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
- pek çok
- multitudinous
- pek çok
- too much
Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
- pek çok
- highly
- pek çok
- a world of
- pek çok
- galore
- pek çok
- a whole of
- pek çok
- far
- pek çok
- vast
- pek çok
- numerous
- pek çok
- deluge
- pek çok defa
- quite a lot
- pek çok defa
- quite a bit
- pek çok işe yarayan
- all-purpose
- pek çok ve çeşitli
- manifold
- pek çok yeteneği olan
- all-around
- pek önemli değil
- for what it's worth
- pek çok
- a great deal
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
I care a great deal for you.
- Ben senin için pek çok dikkat ederim.
- Yumuşak huylu atın çiftesi pek yavuz olur
- (Atasözü) Still waters run deep
- içilecek şeylerden pek çok içme
- thing to drink a lot of drinking
- pek doku
- many tissues
- pek iyi
- well
- pek o kadar değil
- Not so much
- pek çok, sonsuz
- many, infinitely
- pek çok, çok sayıda
- Many, many
- çok kutsal; pek kutsı
- sacrosanct; many Kuts
- arkası pek
- having influence, having connections
- ağzı pek
- tightlipped
- bir şeye pek çok üzülmek
- take something hard
- gözü pek
- plucky, bold, daring, daredevil, audacious, fearless, dauntless
- gözünde pek iyi bir insan olmamak
- be in bad odor with smb
- kafası pek çalışmaz
- a bit weak upstairs
- kendimi pek iyi hissetmiyorum
- I don't feel well
- pek
- very, extremely
- pek
- very much, a lot, quite, fairly, rather, very
- pek
- very much, a great deal
- pek
- strong, sound
- pek
- jolly
- pek
- (moving) fast, speedily
- pek
- much
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
- Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- pek
- so
- pek
- very
I'm not very particular about food.
- Yemek hakkında pek müşgülpesent değilim.
Tom doesn't have very many friends.
- Tom'un pek çok arkadaşı yok.
- pek
- rattling
- pek
- eminently
- pek
- hard, firm
- pek
- unyielding, rigid
- pek
- spanking
- pek
- ever so
- pek aklım yatmıyor
- i don't like the sound of it
- pek az
- seldom, scarcely
- pek az isteği olan bir adam
- a man of few wants
- pek başlı
- obstinate, hardheaded
- pek bir özelliği yok
- it's nothing special
- pek canlı hardy, tough
- (someone) who possesses endurance
- pek de yakında değil
- none too soon
- pek doğal olarak
- as one might expect
- pek erken
- all too soon
- pek fark yok
- not much to choose
- pek farklı değil
- little less than
- pek gözlü
- bold, courageous, gutsy
- pek haklı olarak
- in all conscience
- pek hoş
- delightfully
- pek istekli
- on the tiptoe
- pek iyi
- famously
- pek iyi
- (brit. üniv.) alpha
- pek kıymetli şey
- kohinoor
- pek o kadar iyi değil
- notany too well
- pek rağbette
- it's all the rage
- pek söylemek
- 1. to speak harshly, speak tactlessly. 2. to speak out loud
- pek tabi
- without fail
- pek tabii
- no wonder
- pek tabii
- of course
- pek tatlı
- luscious
- pek umursamamak
- have a low opinion of
- pek yakın
- within an inch of
- pek yakında
- soon
- pek yürekli
- hardhearted
- pek yüzlü
- 1. brazen, shameless. 2. very outspoken; tactless
- pek çirkin
- flagrant
- pek çok
- a great many
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
There are a great many people in the park.
- Parkta pek çok sayıda insan var.
- pek çok
- out and away
- pek çok
- 1. a great many; quite a few; a lot of. 2. a great deal, very much
- pek çok
- immensely
- pek çok dostu var
- she has lots of friends
- pek çok yönden
- in many directions
- pek şaşırmış halde
- at one's wit's end
- sırtı pek
- warmly clad, thickly clad
- yapmak pek de kolay değil
- That will take some doing
- yavaş atın çiftesi pek olur
- still waters run deep
- yumuşak huylu atın çiftesi pek olur
- (Atasözü) When a mild-mannered person blows his stack, he blows it in a big way
- yüreki pek
- 1. hardhearted. 2. fearless, stouthearted
- yürekini pek tutmak
- to be brave, keep up one's courage