Savaş asla barışı kanıtlamamıştır.
- Battle's never proven peace.
Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
- A lot of people want peace all over the world.
Büyükbabam bir sulh hakimiydi.
- My grandfather was a justice of the peace.
Yurtta sulh, cihanda sulh.
- Peace at home, peace in the world.
Meditasyom bana iç huzuru verir.
- Meditation gives me peace of mind.
Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
- The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
Gece vakti bile olsa, artık sessiz ve huzurlu değil.
- Even at nighttime, it was not quiet and peaceful any more.
Dönüşüm huzurlu, yavaş yavaş oldu.
- Conversion was peaceful and gradual.
Tom sadece biraz huzur ve sessizlik istedi.
- Tom just wanted some peace and quiet.
Şimdi ihtiyacımız olan şey biraz barış biraz sessizlik.
- What we need now is a little peace and quiet.
Bir süre için her şey huzurlu idi.
- For a time, things were peaceful.
Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.
- The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm.
Böylesine barışçıl bir manzara görmedim.
- Never have I seen such a peaceful scene.
İki kız kardeş çok barışçıl bir biçimde yaşadılar.
- The two sisters lived very peacefully.
Barış antlaşması görüşmesi yapacaklardı.
- They would negotiate a peace treaty.
Aylar süren müzakerelerin ardından, barış antlaşması tamamlandı.
- After months of negotiations, the peace treaty was completed.
Nihayet, iki Kızılderili kabilenin şefleri savaş baltalarını gömmeye karar verdiler ve barış çubuğu tüttürdüler.
- At long last, the two chiefs of the Indian tribes have decided to bury the hatchet and smoke the peace pipe.
Onlar barışsever insanlardır.
- They are a peace-loving people.
Meditasyom bana iç huzuru verir.
- Meditation gives me peace of mind.
İki kız kardeş çok barışçıl bir biçimde yaşadılar.
- The two sisters lived very peacefully.
Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.
- We must preserve our peaceful constitution.
Ulus barış halindeydi.
- The nation was at peace.
Onlar barış yapmak için geldi.
- They came to make peace.
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.
- It's easier to make war than to make peace.
Eğer kendinle barışamıyorsan, bir başkasıyla nasıl barışacaksın?
- If you can't make peace with yourself, how are you going to make peace with anyone else?
Savaş yapmak, barış yapmaktan daha kolaydır.
- It's easier to make war than to make peace.
Normalde ben çok barışsever bir adamım. Ama ailem tehdit edildiğinde benim ne yapacağım hiç belli olmaz.
- Normally, I'm a very peaceful man. But if my family is threatened, there's no telling what I'll do.
Bugün 4 Haziran. Çin hükümetinin Tiananmen alanında barışsever bir gösteride yüzlerce insanı öldürdüğü bir gün.
- Today is the 4th of June — a day when Chinese government killed hundreds of people on a peaceful demonstration on the Tiananmen square.
Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.
- The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm.
Geceleyin bu sokak çok sakindir.
- At night, this street is very peaceful.
That will give me some peace of mind.
Naomi boasted in nothing but the God of Israel. And she found peace even in the midst of chaos when she went to Him in prayer.
All we're saying is give peace a chance.
Atticus smiled wryly. Do what? Put him under a peace bond?.
Since discovering religion, she's been at peace in her personal life.
He was unhappy when he was alive but now he's at peace.
If I have rewarded evil unto him that was at peace with me; (yea, I have delivered him that without cause is mine enemy:) let the enemy persecute my soul, and take it.
He lay down, cuddled the blankets up to his ears, closed his eyes and composed himself to sleep, at peace with his conscience and the world.
You may go in peace.
Now the children have gone, perhaps I can get on with my work in peace.
May the souls of the recently departed rest in peace.
... Something that resonates with you, like "one" or "peace" or ...
... no cover some peace Amman plus you'll appreciate hearing from ...