Tom followed behind Mary, carrying two suitcases.
- Tom iki valiz taşıyarak Mary'nin peşinden gitti.
Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams.
- Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.
They are after happiness.
- Onlar mutluluğun peşindeler.
She spent her life in pursuit of the truth.
- Hayatını gerçeğin peşinde geçirdi.
You shouldn't live merely in pursuit of your own happiness.
- Sadece kendi mutluluğunuzun peşinde yaşamamalısınız.
Seek peace and pursue it.
- Barışı ara ve onun peşinden git.
I plan to pursue a career in international finance.
- Ben uluslararası finansta bir kariyer peşinde koşmayı planlıyorum.
Tom could be after your job.
- Tom senin işinin peşinde olabilir.
Tom followed behind Mary.
- Tom Mary'nin peşini bırakmadı.
Tom followed behind Mary, carrying two suitcases.
- Tom iki valiz taşıyarak Mary'nin peşinden gitti.