Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
Ben bir kredi kartı ile ödemek istiyorum.
- I would like to pay with a credit card.
O kadar fazla ödemeye param yetmez.
- I cannot afford to pay so much.
Ödeme yapmadan restorandan ayrıldı.
- He left the restaurant without paying.
Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.
- Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
- Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
Ben kumar için biçilmiş kaftan değilim. Belki sadece şanssızım fakat maaşım için çalışmak daha emin bir şeydir.
- I'm not cut out for gambling. Maybe I'm just unlucky, but working for my pay is more of a sure thing.
Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
- He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
Sizi ziyaret etmek için geldik.
- We have come to pay you a visit.
Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
- I'll pay the money for your lunch today.
Hey! Scott! Faturamı öde!
- Hey! Scott! Pay my bill!
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
O, bir gün yaptığının hesabını vermek zorunda kalacak.
- Someday she'll have to pay for what she's done.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Birisi bedeli ödemek zorunda.
- Someone has to pay the price.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
He paid for his fun in the sun with a terrible sunburn.
It didn't pay him to keep the store open any more.
Many employers have rules designed to keep employees from comparing their pays.
He was allowed to go as soon as he paid.
Personal life of Larry Ewing was shared in a website.
- Bir web sayfasında, Larry Ewing'in özel hayatı paylaşıldı.
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
He has not paid his portion of the rent.
- O, kira payını ödemedi.
The bank has raised its dividend by 20%.
- Banka, kar payını % 20 oranında yükseltti.
I share your concern.
- Ben endişeni paylaşıyorum.
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
You always take the lion's share!
- Aslan payını hep sen alıyorsun!
This company uses cheap labor to increase its profit margins.
- Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
We left a margin for error in our estimates.
- Tahminlerimizde hata payı bıraktık.
We're splitting the bill.
- Biz faturayı paylaşıyoruz.
Tom split the bill with Mary.
- Tom hesabı Mary ile paylaştı.
Tom, Mary and John shared the cost of the party.
- Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
- Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
Do you share common interests?
- Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
... cities. You need to understand as a citizen and as a tax payer and as a voter what’s ...