I saw a flash of lightning far in the distance.
- Uzakta bir yıldırım parlaması gördüm.
The bomb exploded with a blinding flash.
- Bomba kör edici bir parlamayla patladı.
The stars shone all the time.
- Yıldızlar her zaman parladı.
The stars shone in the sky.
- Yıldızlar gökyüzünde parladı.
We thought Mary and Tom were lost at sea but then we saw the distress flare.
- Mary ve Tom'un denizde kaybolduklarını düşündük ama sonra sıkıntı parlaması gördük.
Susan shined her father's shoes.
- Susan babasının ayakkabılarını parlattı.
She had her shoes shined.
- O, ayakkabılarını parlattı.
Her eyes sparkled like diamonds.
- Onun gözleri elmas gibi parladı.
Mary's eyes sparkled like diamonds.
- Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.
That actress is the shining star in the company.
- O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.
The child talked with his eyes shining.
- Çocuk parlayan gözlerle konuştu.
The logs flamed brightly.
- Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.
Above the clouds, the sun keeps on shining.
- Bulutların üstünde, güneş parlamaya devam ediyor.