parça

listen to the pronunciation of parça
Türkçe - İngilizce
piece

I bought three pieces of furniture. - Ben üç parça mobilya satın aldım.

Please write the answer on this piece of paper. - Lütfen cevabı bu kâğıt parçasına yazın.

part

Mother divided the cake into three parts. - Anne pastayı üç parçaya böldü.

Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone. - Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.

bit

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

Tom brushed a bit of dirt off of his hat. - Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.

fragment

He tried to put the fragments of a broken vase together. - O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.

Fragments of the mirror were scattered on the floor. - Ayna parçaları zemin üzerinde dağıldı.

passage

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

Read this passage and translate it into Japanese. - Bu parçayı okuyup Japonca'ya çevir.

component

He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside. - İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.

segment
cake

She shared her piece of cake with me. - O, kek parçasını benimle paylaştı.

Cutting a cake into equal pieces is rather difficult. - Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

lump

He gave him a lump of silver as big as his head. - Ona kafası kadar büyük gümüş bir parça verdi.

Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there. - Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.

portion

I'd like a large portion, please. - Lütfen, büyük bir parça istiyorum.

article

Nouns, pronouns, verbs, adjectives, adverbs, articles, prepositions, conjunctions, and interjections are the parts of speech in English. - İsimler, zamirler, fiiller, sıfatlar, zarflar, makaleler, edatlar, bağlaçlar, ve ünlemler İngilizcede konuşma parçalarıdır.

item

These fragile items must be insured against all risks. - Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.

That's an item from a famous company. - Bu ünlü bir şirketten bir parça.

attachment
cut

Tom cut his sister a piece of cake. - Tom kız kardeşine bir parça kek kesti.

Cutting a cake into equal pieces is rather difficult. - Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

tool

A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces. - Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.

I fixed the flashlight using a small tool. - Ben küçük bir parça kullanarak el fenerini onardım.

used as a counting word: beş parça kumaş five lengths of cloth
piece (of literature, music, fine art); passage (from a piece of literature, music, or fine art)
member
driblet
snatch
slang hashish, hash
(Hukuk) article, component, fragment
patch

Tom has a patch of gray in his hair. - Tom'un saçında bir parça gri var.

slang pretty woman, nice piece of goods
piece; fragment; bit
moiety
a poor substitute for ..., a worthless thing that goes by the name of ...: bu hekim parçası this worthless individual who's supposed to be a doctor
fraction
(et) gobbet
batch
dribblet
item (in a set of several items)
morsel
cantle
piece; bit; fragment; particle; component; morsel; item; part; piece, song; chick; quotation, quote, passage
shred

Tom put a bag of shredded cheese into his shopping cart. - Tom alışveriş sepetine bir kutu parçalanmış peynir koydu.

Sami was torn to shreds by a cougar. - Sami bir puma tarafından parçalara ayrıldı.

scrap

Mary is scraping her heels. - Mary topuklarını parçalıyor.

Tom asked for Mary's address and wrote it down on a piece of scrap paper. - Tom Mary adresini istedi ve onu bir parça kâğıt üzerine not etti.

{i} catch
clip
stretch

The dough broke up when Tom tried to stretch it. - Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı.

(Politika, Siyaset) extract
length
chop

And the servant came and chopped the Tree into little pieces. - Uşak geldi ve ağacı küçük parçalara ayırdı.

Before forks and chopsticks, people usually ate food with a piece of flat bread. - Çatal ve çubuklardan önce, insanlar genellikle düz bir parça ekmek ile yemek yerdi.

clump
clod
slug 
pass

There is a limit of two pieces of luggage for each passenger. - Her yolcu için iki parça bagaj limiti vardır.

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

slice

Would you slice me a piece of ham, please? - Bana bir parça jambon dilimler misin?

(Bilgisayar) parts

Tom divided the pie into three equal parts. - Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.

Mother divided the cake into three parts. - Annem pastayı üç parçaya böldü.

song

Did you listen to her new song? - Onun yeni parçasını dinledin mi?

particle

I become a transparent eyeball; I am nothing; I see all; the currents of the Universal Being circulate through me; I am part or particle of God. - Ben saydam bir göz küresi olurum; ben hiçbir şeyim; Ben her şeyi görürüm; Evrensel varlığın akımları beni dolaşır; Ben Allah'ın parçası ya da parçacığıyım.

Gravity is a force of attraction that exists between any two masses, any two bodies, or any two particles. - Yer çekimi herhangi iki kütle, herhangi iki organ ya da herhangi iki parçacık arasında olan bir çekim kuvvetidir.

(Muzik) pieces

There were four pieces of furniture in the room. - Odada dört parça mobilya vardı.

I bought three pieces of furniture. - Ben üç parça mobilya satın aldım.

snippet
quote
slide
chapter
chick

On the plate was a piece of chicken, a potato and some green peas. - Tabakta bir parça piliç, bir patates ve biraz yeşil bezelye vardı.

dibs
grain
dollop
ounce

It's clear Tom doesn't have an ounce of humanity. - Tom'un bir parça insanlığının olmadığı açık.

unit

The Shetland Islands are part of the United Kingdom. - Shetland Adaları Birleşik Krallığın bir parçasıdır.

Tom didn't know that Hawaii was part of the United States. - Tom Hawaii'nin ABD'nin bir parçası olduğunu bilmiyordu.

section
jot
slug
bar

I can rip you apart with my bare hands. - Seni çıplak ellerimle parçalayabilirim.

Can you break an apple in half with your bare hands? - Çıplak ellerinle bir elmayı parçalayabilir misin?

text
quotation

The following passage is a quotation from a well-known fable. - Aşağıdaki parça iyi bilinen bir fabldan bir alıntıdır.

gusset
iota
para
money

He has lots of money. - O aşırı para harcıyor.

How much money do you want? - Ne kadar para istiyorsun?

yedek parça
spare part

Tom is making spare parts in a car factory. - Tom bir araba fabrikasında yedek parça yapıyor.

I can not buy spare parts for this car. - Bu araba için yedek parça alamam.

parça parça
piecemeal

The information is leaking piecemeal to the press. - Bilgi, parça parça basına sızdırılıyor.

parça parça
In bits, in pieces, by pieces, brokenly, asunder, piecemeal
parça / milyon
(Askeri) parts per million
parça alma
(organ) resection
parça almak
(organ) resect
parça almak
cannibalize
parça almak med
to carry out a biopsy
parça alım
med. biopsy
parça başı iş
piecework
parça başı iş anlaşması
contract
parça başı çalışan kimse
pieceworker
parça başı ücret
basic wage
parça başı ücret yöntemi
piece rate
parça başına
by the piece
parça başına
per piece
parça başına
apiece
parça bohçası
1. patchwork cloth. 2. mishmash, hodgepodge
parça eklemek
gusset
parça eşya taşıyacağım
carry on pieces
parça halinde
fractionary
parça koymak
piece
parça koymak
piece up
parça kumaş
fent
parça kumaş
remnant
parça kumaş
piece goods
parça kumaş
swatch
parça kumaş
cut
parça kumaşların indirimli satışı
remnant sale
parça kumaşların kilo ile satışı
remnant sale
parça kömür
lump coal
parça mal
piece goods
parça mal goods sold by
the piece
parça parça
by pieces
parça parça
in pieces
parça parça
brokenly
parça parça
asunder
parça parça
in pieces, in bits
parça parça
1. in bits and pieces, in smithereens. 2. in separate pieces. 3. in installments. 4. in tatters, in rags
parça parça deniz buzu
sludge
parça parça doğramak
fritter
parça parça etmek
to break, smash, tear, or pull (something, someone) to pieces
parça parça etmek
smash to smithereens
parça parça etmek
to break to pieces, to tear sth up
parça parça kesmek
cut smth. asunder
parça parça olmak
fly to pieces
parça parça olmak
shiver
parça parça olmak
be torn to pieces
parça parça olmak
to be broken to pieces
parça parça satmak
1. to sell (something) piecemeal. 2. to sell (something) retail
parça parça yapılmış
piecemeal
parça tesirli bomba
fragmentation bomb
parça tesirli kodu
(Askeri) fragmentation code
parça tesirli mayın demeti
(Askeri) family of scatterable mines
parça,
armature
parçalar
pieces

She tore the letter into pieces. - O, mektubu parçalara ayırdı.

I tore the newspaper into pieces. - Gazeteyi parçalara ayırdı.

para
{i} cash

Tom caught Mary stealing his money from the cash register. - Tom Mary'yi yazarkasadan parasını çalarken yakaladı.

He's raking in the cash. - O, çok para kazanıyor.

tamamlayıcı parça
component
para
means

Tom lives beyond his means. - Tom kazandığından çok para harcıyor.

They live beyond their means. - Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.

para
dough

That dude is rolling in dough. - Adam paraya para demiyor.

She's rolling in dough. - O çok para kazanıyor.

parçalar
{i} parts

A whole is made up of parts. - Bir bütün parçalardan oluşur.

The repair bill includes parts and labor. - Tamir faturası parçaları ve işçiliği kapsıyor.

kuşbaşı parça
flake
para
currency

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Eski İtalyan para birimi liretti ve sembolü ₤ idi. Liret Türk lirasıyla alâkalı değildir.

In 1971 the United Kingdom changed its currency to the decimal system. - 1971 de Britanya Kırallığı parasını ondalık sisteme çevirdi.

en küçük parça
shred
nadide parça
beauty
para
shiners
parça parça
piecewise
yedek parça
(Askeri,Teknik) spare parts

He examined the spare parts one by one. - Yedek parçaları birer birer inceledi.

I can not buy spare parts for this car. - Bu araba için yedek parça alamam.

para
{i} coin

Time is the coin of your life. You spend it. Do not allow others to spend it for you. - Zaman hayatınızın parasıdır. Onu harcayın. Başkalarının sizin için harcamasına izin vermeyin.

Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes. - Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.

arka parça
backing
bin parça olmak
(deyim) fall to pieces
gerçek parça
(Bilgisayar,Matematik) real part
kadro parça listesi
(Askeri) authorized parts list
konik parça  
conic section
kırık parça
fragment
kırık parça
broken piece
makasla kesilmiş parça
snippet
para
gelt (yiddish)
para
(Pisikoloji, Ruhbilim) para
para
(Argo) benjamins
para
(Argo) ruff
para
iron
para
fund

When do you think his funds will run out? - Onun parasının ne zaman biteceğini düşünüyorsun?

IMF stands for International Monetary Fund. - IMF Uluslararası Para Fonu (IMF) anlamına gelir.

para
(Argo) dead prez
para
(Argo) dosh
para
kail
para
finances

A household is a group that shares the same living space and finances. - Ev halkı, aynı yaşam alanını ve parayı paylaşan bir gruptur.

para
banknote
para
(Ticaret) allowance
para
(Argo) dead presidents
para
(Argo) wonga
para
the wherewithal
para
{i} tin
para
(Argo) ends
parçalar
(Havacılık) bits

There were bits of broken glass on the floor. - Yerde kırık cam parçaları vardı.

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

parçalar
constituent components
parçalar
apart

He took apart a watch. - O, bir saati parçalara ayırdı.

Unfortunately, the whole thing fell apart. - Ne yazık ki bütün şey parçalara ayrıldı.

parçalar
component

He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside. - İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.

plastik parça
plastic part
sonraki parça
(Bilgisayar) next track
yedek parça
replacement parts
yedek parça
auxiliary equipment
yedek parça
(Askeri) repair part
para
capital

You worship money because you believe in capitalism. - Kapitalizme inandığın için paraya tapıyorsun.

Mr. Morita started a business by using borrowed money as capital. - Bay Morita sermaye olarak borç para kullanarak bir işe başladı.

para
oof
para
wealth
para
pelf
para
filthy lucre
para
obverse
para
leeway
para
lucre
para
take

Why don't you try to take your money back? - Paranızı geri almayı neden denemiyorsunuz?

It takes a lot of money to keep up such a big house. - Böylesine büyük bir evi geçindirmek için çok para gerekir.

para
moolah
parça parça
fragmentary
parça parça
piece meal
para
{i} chip

We all chipped in to buy our teacher a birthday present. - Hepimiz öğretmenimize bir doğum günü hediyesi almak için para verdik.

dirsek şeklinde parça
knee
yedek parça
(Ticaret) accessories
ayrılamaz parça
inseparable part
bir kısmı, bir parça, bir bölüm
part, a part of a section
para
rich

He is rolling in riches. - O para içinde yüzüyor.

Sometimes rich people look down on other people who do not have much money. - Bazen zengin insanlar çok parası olmayan diğer insanlara tepeden bakarlar.

parça parça
in piecemeal fashion
parçalar
items

These items are rather hard to obtain. - Bu parçaları elde etmesi oldukça zordur.

These fragile items must be insured against all risks. - Kırılabilir bu parçalar bütün risklere karşı sigortalanmalıdır.

yırtılmış. parça parça olmu
torn. fragments became
altı sesli parça
sextette
altı sesli parça
sestet
ara parça
connecting piece, connector
ateşleyici parça
detonator
beş çalgılı parça
quintette
beş çalgılı parça
quintet
bir parça
somewhat

The air feels somewhat cold this morning. - Bu sabah hava bir parça soğuk geliyor.

bir parça
slightly, a bit, a modicum of, ounce of sth
bir parça görünmek
peer
bir parça umut
faint hope
burunundan düşen bin parça olmak
to look very disgruntled, wear a very sour face
büyük tek parça taş
sarsen
dört sesli parça
quartette
dört sesli parça
quartet
dövme parça
forging
ek parça
rider
ek parça
(kumaş) gusset
en güzel parça
tidbit
erkek parça
tongue
esas parça
fundament
eve parça başı ücretle verilen iş
outwork
evinde parça başı iş yapan kimse
outworker
ezberlenen parça
recitation
fabrika parça numarası
(Ticaret) manufacturer's part number
görülmeye değer parça
showpiece
İngilizce - İngilizce

parça teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

Pará
State in northern Brazil which has Belém as its capital
para
A woman who has had a certain number of pregnancies, indicated by the number prepended to this word
para
Short form of paralytic
para
A piece of Turkish money, usually copper, the fortieth part of a piaster, or about one ninth of a cent
para
paragraph(s)
para
Short form of parachutist
para
100 para equal 1 dinar
para
a soldier in the paratroops
para
(obstetrics) the number of live-born children a woman has delivered; "the parity of the mother must be considered"; "a bipara is a woman who has given birth to two children"
para
Ortho-, and Meta-
para
A prefix denoting: (a) Likeness, similarity, or connection, or that the substance resembles, but is distinct from, that to the name of which it is prefixed; as paraldehyde, paraconine, etc
para
Also used adjectively
para
prefix meaning behind, e g , para-appendiceal
para
That two groups or radicals substituted in the benzene nucleus are opposite, or in the respective positions 1 and 4; 2 and 5; or 3 and 6, as paraxylene; paroxybenzoic acid
para
(b) Specifically: (Organ
para
Short form of paragraph
para
Short form of paratrooper
para
an estuary in northern Brazil into which the Tocantins River flows 100 para equal 1 dinar
para
A para is a paratrooper. some guys just out of the paras. Para. is a written abbreviation for paragraph. See Chapter 9, para. 1.2. a paratrooper (paratrooper). par the written abbreviation of paragraph
para
port city in northern Brazil in the Amazon delta; main port and commercial center for the Amazon River basin
para
Chem
para
Short form of paramedic
para
prefix, beside, near
para
(pref ) far from, away, out, different from (k318)
para
A woman who has been delivered of a viable fetus
para
an estuary in northern Brazil into which the Tocantins River flows
para
A prefix signifying alongside of, beside, beyond, against, amiss; as parable, literally, a placing beside; paradox, that which is contrary to opinion; parachronism
para
also, an isomeric modification
para
having resemblance to certain features (e g Paralithic)
para
Formerly, one-hundredth of a dinar in Yugoslavia and, later, in the constituent states of that country
para
Paragraph Identifies a block of text It is a mix of #PCDATA and special text elements Attributes: N/A
para
Cf
para
Paraplegic
para
param: Sanskrit word meaning supreme
para
{i} coin of low value, penny
para
Beside/next to
para
A variety of forastero cacao bean cultivated in the Brazilian state of the same name
para
Refers to groups occupying 1,4 positions on a benzene ring
Türkçe - Türkçe
Birkaçı bir araya gelince bir bütünü oluşturan şeylerin her biri
"benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır: "Bir çoban parçasısın, olmasa bile koyun / Daima eğeceksin başkalarına boyun."- K. Kamu
Kısa bir süre
Bir bütünden kopma, kırılma, yırtılma vb. yoluyla ayrılmış bölüm: "Alınacakları bir gece önceden küçük bir karton parçasına yazmıştır."- H. Taner
Müzik eseri
Sayı sıfatıyla "tane" anlamına gelir
Tane. Edebiyat eserinin bir bölümü: "Hayatımın en acı ve tatlı saatleri bunun başında geçti, eserimin en güzel parçalarını onun kenarında yazdım
Bir müzik eserinden alınmış tam bir bölüm
Ay parçası, elmas parçası gibi deyimlerde "benzeri", "bir örneği" gibi anlamlarda kullanılır
Edebiyat eserinin bir bölümü
Belirtilen durumunda bazen küçümseme ve değersiz sayma anlatır
Bir bütünden ayrılan, ayrı sayılan veya artakalan şey
Bir bütünden kopmak, kırılmak, yırtılmak vb. yoluyla ayrılmış bölüm
Güzel, alımlı kız veya kadın
Az bir miktar
(Osmanlı Dönemi) PERGÂLE
(Osmanlı Dönemi) HUZVE
(Osmanlı Dönemi) HABBE
(Osmanlı Dönemi) FİRZE
lime
(Osmanlı Dönemi) FİLK
(Osmanlı Dönemi) FİRK
parça bohçası
Biçkiden artan çeşit çeşit kumaş parçalarının içine konulduğu bohça
parça bölük
Kısım kısım, azar azar, oradan buradan
parça parça
Azar azar, bölüm bölüm
parça parça
Parçalanmış bir durumda, lime lime
parça pürçük
Az, önemsiz
Para
(Osmanlı Dönemi) AKÇA
Para
mangır
Para
tıngır
Para
(Osmanlı Dönemi) PAR
Para
mangiz
Para
tıkır
Parça parça
(Osmanlı Dönemi) LİME LİME
Parça parça
dilim dilim
Parça parça
pare pare
bir parça
Biraz, azıcık, çok az
para
Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı
para
Devletçe bastırılan, üzerinde saymaca değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit
para
Kazanç: "Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir."- S. F. Abasıyanık
para
Kuruşun kırkta biri
para
(Osmanlı Dönemi) akçe
yedek parça
Bir makinenin bozulan bölümünü değiştirmeye yarayan parça
İngilizce - Türkçe

parça teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

para
ötesinde
para
yakın

Onun felci ilerliyor ve yakında yataktan çıkamayacak. - His paralysis is progressing, and soon he won't be able to get out of bed.

para
(Biyokimya) yan

Bu paragraf iyi yazılmış ama son cümlede bir yanlışlık var. - This paragraph is well written, but there is a mistake in the last sentence.

para
(Pisikoloji, Ruhbilim) para
para
paragraf

Bu paragrafın anlamını anlayabiliyor musun? - Can you understand the meaning of this paragraph?

Johnny, lütfen sondan bir önceki paragrafı oku. - Johnny, please read the penultimate paragraph.

para
paraşütçü asker

O bir paraşütçü asker miydi? - Was he a paratrooper?

Tom paraşütçü askeri doktor olmak istemiyor. - Tom doesn't want to be a paramedic.

snip kirpma, kirkma; makasla kesilmis parça, kirpinti, kesinti; kelepir
makasla kesmek, kırpmak
para
(Diş Hekimliği) ' Yanında ' anlamında önek; bazen ' peri' ile aynı anlamda kullanılır
para
ikinci derecede
para
(Tıp) Benzol halkasında birbirine karşı mevkide bulunan elementlerin durumu
para
(Tıp) 1.Bir veya daha fazla doğum yapmış olan (çocuğu olan) kadın
para
benzer
parça