Tom'un yüzünde üzgün bir ifade vardı.
- Tom had a pained look on his face.
Biz onların kalbini kırmak istemiyorduk.
- We didn't mean to hurt them.
Ben asla onun kalbini kırmak istemedim.
- I never meant to hurt him.
Çıplak gözle zor görülebilecek bir tahta kıymığı, Tom'un parmağında çok sancılı bir enfeksiyona neden oldu.
- A splinter of wood, barely visible to the naked eye, caused a very painful infection in one of Tom's fingers.
Eğer doğum sancıları insanların dediği kadar acı verseydi, herkesin sadece bir çocuğu olurdu.
- If labor pains would hurt so much as people say, everyone would only have one child!
Vücudumun her tarafında ağrılarım ve sızılarım var.
- I have aches and pains all over my body.
Sonunda hastaneye gitmeden önce, Tom ağrıya birkaç hafta dayandı.
- Tom put up with the pain for a couple of weeks before finally going to the hospital.
Sırtımda kötü bir ağrım var.
- I have a bad pain in my back.
Bu acıya dayanamıyorum.
- I can't stand this pain.
Bu acıya dayanamıyorum.
- I cannot bear this pain.
Cézanne doğanın yeni bir biçimde nasıl resmedileceğini biliyordu.
- Cézanne knew how to paint nature in a new way.
Tom yaralı tek kişiydi.
- Tom was the only one hurt.
Tom'un yaralı olduğunu anlıyorum.
- I understand that Tom is hurt.
Sol ayak parmağımda ızdıraplı bir acı hissettim.
- I felt excruciating pain in my left big toe.
Tom ızdırap verici ağrı içindeydi.
- Tom has been in excruciating pain.
Kimse acı çekmek istemez.
- Nobody wants to be in pain.
Onun duygularını kırmak istemiyorum.
- I don't want to hurt her feelings.
Tom'un kalbini kırmak istemediğini biliyorum.
- I know you don't want to hurt Tom.
Tom bir baş belasıdır.
- Tom is a real pain in the neck.
Çocuk bir baş belasıdır.
- The kid is a pain in the neck.
Terapi benim herhangi bir acı çekmeme sebep olacak mı?
- Will the therapy cause me any pain?
Yara atletin büyük acı çekmesine sebep oldu.
- The injury caused the athlete great pain.
Emeksiz kazanç olmaz.
- No gains without pains.
Çok eziyetli. Onu durdurun!
- It's so painful. Stop it!
O, bana yardım etme zahmetinde bulunmadı.
- He spared no pains to help me.
O gerçekten zahmetli görünüyor.
- That looks really painful.
Your mother is a right pain.
I had to stop running when I started getting pains in my feet.
The wound pained him.
The pain of departure was difficult to bear.
It pains me to say that I must let you go.