If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go büyük ihtimalle benim ülkemdeki en popüler Japon oyunu olsa da o bile bazı üniversite öğrencileri dışında pek bilinmiyor.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
Her acting is on the level of a professional.
- Onun oyunculuğu profesyonel düzeydedir.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
It is no use trying to play a trick on me.
- Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
She would often play tricks on me.
- Sık sık bana oyunlar oynardı.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
His acting left nothing to be desired.
- Onun oyunculuğu mükemmeldi.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.