oynayarak

listen to the pronunciation of oynayarak
Türkçe - İngilizce
frisking
playing

You'd be amazed how much time Tom spends playing games. - Tom'un oyun oynayarak ne kadar çok zaman harcadığına şaşırırdın.

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

oyna
{f} play

I will teach you to play chess. - Sana satranç oynamayı öğreteceğim.

I am learning Japanese to play mahjong in Japan. - Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.

oyna
{f} playing

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

I like playing football. - Futbol oynamayı severim.

kumar oynayarak
gambling
oyna
(Bilgisayar) poke

One thing you should know about me is that I play poker every Friday night. - Benim hakkımda bilmen gereken bir şey her cuma gecesi poker oynamamdır.

Tom doesn't know how to play poker. - Tom nasıl poker oynayacağını bilmiyor.

oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

Oyna
curveball
borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse
bear
oyna
toy

Children play with toys. - Çocuklar oyuncakları ile oynarlar.

Don't play with that gun. It's not a toy. - O silahla oynama, o bir oyuncak değil.