oynanmamış

listen to the pronunciation of oynanmamış
Türkçe - İngilizce
unperformed
{a} not performed, not done, left
not performed; "the author of numerous unperformed plays"
Not performed
not performed; "the author of numerous unperformed plays
{s} not executed, not done, not carried out; not enacted on stage
oyna
{f} play

I am learning Japanese to play mahjong in Japan. - Japoncayı Japonya'da mahjong oynamak için öğreniyorum.

Do you know how to play chess? - Satranç oynamayı biliyor musun?

oyna
{f} playing

You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job. - Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.

He is fond of playing tennis. - O, tenis oynamaya düşkün.

oyna
(Bilgisayar) poke

One thing you should know about me is that I play poker every Friday night. - Benim hakkımda bilmen gereken bir şey her cuma gecesi poker oynamamdır.

She didn't want him to play poker. - O, onun poker oynamasını istemedi.

oyna
fiddle with
oyna
{f} frisk

I'm feeling a little frisky. - Kendimi biraz oynak hissediyorum.

oyna
{f} frisking
oyna
toy with

Don't toy with her affections. - Onun duyguları ile oyun oynama.

You think you can toy with me, but I don't play games. - Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.

Oyna
curveball
oyna
toy

Children play with toys. - Çocuklar oyuncakları ile oynarlar.

Don't play with that gun. It's not a toy. - O silahla oynama, o bir oyuncak değil.

üzerine oynanmamış
(at) unbacked
üzerine oynanmamış at
unbacked horse
oynanmamış