oynama teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- playing
He is fond of playing tennis.
- O, tenis oynamaya düşkün.
The fire was brought about by children's playing with matches.
- Yangın çocukların kibritlerle oynamasından kaynaklandı.
- dancing
- hop
- playing; moving; play
- showing
- play
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
It is dangerous for children to play in the street.
- Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.
- falsification
- acting
- move
- moving
- performing
- fluctuation
- movement
- holiness
- wobble
- wiggle
- {i} frisking
- representation
- personation
- rendering
- disport
- oynamak
- play
It was fun playing in the park.
- Parkta oynamak eğlenceliydi.
Please go to the playground to play.
- Oynamak için lütfen okul bahçesine gidin.
- oynamak
- perform
- oynama yapmak
- manipulate
- oynama (oyunu)
- performance
- oynama yapmak
- falsify
- oynama ile ilgili
- ludic
- oynama payı
- play, tolerance
- oynama sırası
- move
- oynama yapan kimse
- falsifier
- oynama yapmak
- cook
- oynama yapmak
- juggle with
- oynama yapmak
- juggle
- oynama yapmak
- bend
- oynama yapmak
- cook up
- oyun oynama
- GAMING
- oyun oynama
- gambol
- oynamak
- move
- oynamak
- {f} interpret
- oyna
- {f} play
Do you know how to play mahjong?
- Mahjong oynamayı biliyor musun?
I will teach you to play chess.
- Sana satranç oynamayı öğreteceğim.
- oynamak
- play with
It is great fun to play with a puppy.
- Bir köpek yavrusu ile oynamak çok eğlenceli.
I have no friends to play with.
- Benim oynamak için hiç arkadaşım yok.
- oynamak
- toy
She doesn't want to play with her toys.
- Oyuncaklarıyla oynamak istemiyor.
- oyna
- {f} playing
I like playing football.
- Futbol oynamayı severim.
Certainly, I like playing cards.
- Kesinlikle,kart oynamayı severim.
- oynamak
- place one's bet
- oynamak
- dance
- oynamak
- monkey
The researchers trained monkeys to play a video game.
- Araştırmacılar bir video oyunu oynamak için maymunları eğitti.
- oynamak
- act
Do you want to act in a movie?
- Filmde oynamak ister misin?
- oyna
- (Bilgisayar) poke
She didn't want him to play poker.
- O, onun poker oynamasını istemedi.
She used to play poker with us.
- O, bizimle poker oynardı.
- oynamak
- gamble
Do you like to gamble?
- Kumar oynamak ister misin?
Tom likes to gamble on horses.
- Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.
- oynamak
- dally with
- oynamak
- risk
- oynamak
- tinker
- oynamak
- wiggle
- oynamak
- horse
Tom likes to gamble on horses.
- Tom atlar üzerine kumar oynamaktan hoşlanır.
- oynamak
- frolic
- oynamak
- to be on
- oynamak
- (Dilbilim) act a part
- oynamak
- cavort
- oynamak
- flicker
- oynamak
- fiddle with
- oynamak
- sport
What's your favorite sport to play?
- Oynamak için favori sporun nedir?
I like to play tennis. What sport do you like to play?
- Ben tenis oynamaktan hoşlanırım. Sen hangi sporu yapmaktan hoşlanırsın?
- oynamak
- be on
- oynamak
- back
- oynamak
- disport
- oynamak
- shake a leg
- oynamak
- toy with
- oynamak
- foot
Do we want to play football tomorrow?
- Yarın futbol oynamak istiyor muyuz?
We enjoyed playing football.
- Biz futbol oynamaktan zevk aldık.
- oynamak
- mess with
- oynamak
- trifle
- oynamak
- on
- oynamak
- wobble
- oynamak
- play fast and loose with
- oynamak
- (deyim) put on an act
- oynamak
- tamper
- oynamak
- fribble
- oyna
- fiddle with
- oyna
- {f} frisk
I'm feeling a little frisky.
- Kendimi biraz oynak hissediyorum.
- oyna
- {f} frisking
- oyna
- toy with
You think you can toy with me, but I don't play games.
- Benimle oynayabileceğini düşünüyorsun ama ben oyun oynamam.
Don't toy with her affections.
- Onun duyguları ile oyun oynama.
- Oyna
- curveball
- oynamak
- frisk
- rol oynama
- role playing
- topla oynama oranı
- (Spor) possession
- açık oynama
- showdown
- belli bir noktada oynama
- positional play
- borsada oynama
- speculation
- gülüp oynama
- frolic
- hatalı oynama
- misplay
- hesaplarda oynama yapmak
- juggle the accounts
- ilk oynama hakkı
- (iskambil) lead
- kazandığını sonraki yarışa oynama
- parlay
- kumar oynama
- dicing
- kumar oynama
- gaming
- kumar oynama ve suç
- gambling and crime
- küçük oynama
- (kumar) flutter
- misket oyunu oynama
- tawing
- oyna
- toy
Bill often plays with toys by himself.
- Bill genellikle tek başına oyuncakları ile oynar.
Children play with toys.
- Çocuklar oyuncakları ile oynarlar.
- oynamak
- represent
- oynamak
- play at
A friend comes to play at our house tomorrow.
- Bir arkadaş, yarın evimizde oynamak için geliyor.
- oynamak
- to play; to dance; to frolic, to romp; to move, to budge; to fiddle with, to toy with, to tamper with; to tinker; (film, oyun) to be on; to perform, to act, to play, to enact, to portray; to dally with sb/sth; to risk; to back
- oynamak
- to dance; to gambol, cavort, frisk about; to dance (a dance)
- oynamak
- to play (a game)
- oynamak
- to risk, play around with, trifle with
- oynamak
- to flicker
- oynamak
- (rol) perform
- oynamak
- enact
- oynamak
- play around
It's dangerous to play around the fire.
- Ateş etrafında oynamak tehlikelidir.
- oynamak
- to monkey with, tinker with, tamper with, fool with
- oynamak
- play on
Do you want to play online?
- Çevrimiçi oynamak istiyor musun?
Tom is pretty good at baseball, but he isn't good enough to play on our team.
- Tom beyzbolda oldukça iyi ama takımımızda oynamak için yeterince iyi değil.
- oynamak
- work
- oynamak
- to perform (a play)
- oynamak
- to play, amuse oneself, fool around
- oynamak
- to play (a card)
- oynamak
- hop
- oynamak
- to fluctuate, move back and forth
- oynamak
- playact
- oynamak
- to become loose; to have play in it
- oynamak
- (for a film or play) to be on, be playing. oynaya oynaya joyfully, with great joy
- oynamak
- jig
- oynamak
- budge
- oynamak
- portray
- oynamak
- to move, stir, budge
- oynamak
- juggle
- oynamak
- play upon
- oynamak
- mess smth. about
- sevinçten oynama
- jig
- tekrar oynama
- reproduction
- üzerinde oynama yapmak
- doctor
- üzerinde oynama yapmak
- garble
- üzerinde oynama yapmak
- fiddle