Yağışlı mevsimde o kadar sık yağmur yağar ki gezintileri planlamak zordur.
- It rains so often in the wet season that it's hard to plan outings.
Firmanın gezileri için bir otobüs kiraladılar.
- They chartered a bus for the firm's outing.
Yağışlı mevsimde o kadar sık yağmur yağar ki gezintileri planlamak zordur.
- It rains so often in the wet season that it's hard to plan outings.
Yağmur yağmasına rağmen gezmeye gittiler.
- Even though it was raining, they went on their outing.
Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
- Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
- We are groping for a way out of the present situation.
Tom, köpeğini dışarı çıkarmak için kapıyı açtı.
- Tom opened the door to let his dog out.
Tom yarın gece Mary'yi dışarı çıkarmak istiyor.
- Tom wants to take Mary out tomorrow night.
Çoğu genç yetişkin geceleyin dışarı çıkmaktan hoşlanır.
- Most young adults enjoy going out at night.
Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
- I can't go out because I have a lot of homework.
Bir çıkar yol bulmam lâzım.
- I need to find a way out.
Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.
- It is imperative that we find another way out of this situation.
Bir çözüm bulmaya çalışıyorum.
- I'm trying to figure out a solution.
Sanırım bir şeyin çözümünü bulabiliriz.
- I think we can work something out.
Onu kovmaktan başka seçeneğim yoktu.
- I had no choice but to throw him out.
Bazı insanlar senin için evde yemenin dışarıda yemekten daha iyi olduğunu düşünüyor.
- Some people think eating at home is better for you than eating out.
Belki içerde kalsam daha iyi olur. Hava böyleyken kim dışarı çıkmak ister?
- Maybe it would be better if I were to just stay inside. Who wants to go out when the weather's like this?
Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım.
- I'm going to go out this afternoon.
Televizyon seyretmek yerine, dışarıya çıkıp biraz temiz hava al.
- Go out and breathe some fresh air instead of watching TV.
Bu öğleden sonra dışarıya çıkacağım.
- I'm going to go out this afternoon.
Keşke dışarı çıktığın zaman kapıyı kapatsan.
- I wish you would shut the door when you go out.
Bu kısır döngüden kurtuluş görülmüyor.
- There seems to be no way out of this vicious circle.
Yoksulluk insanlardaki en kötüyü ortaya çıkarmak ve en iyiyi gizlemek için dünyadaki başka her şeyden daha fazlasını yapar.
- Poverty does more to bring out the worst in people and conceal the best than anything else in the world.
Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı.
- Tom opened the boot to take out the spare wheel.
Neredeyse şekerimiz bitmiş.
- We're almost out of sugar.
Tom'un parası bitmiş olmalı.
- Tom must be out of money.
Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.
- He addressed my full attention to the landscape outside.
Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
Sami, Leyla'yı dışarı atmak istedi.
- Sami wanted to kick Layla out.
Eşyaları dışarı atmak zordur.
- It's hard to throw things out.
Ben bayılmak istemiyorum.
- I don't want to pass out.
O, yürüyüşten önce hiçbir şey yememişti, bayılmak üzereydi.
- Because he hadn't eaten anything before the hike, he was about to pass out.
Hal çaresine bakayım.
- Let me figure something out.
Hal çaresine bakmam gerekiyor.
- I need to figure something out.
O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
- He hid his dictionary out of sight.
Gıdaları bakterilerden uzak tutmalıyız.
- We need to keep bacteria out of food.
Başka bahanen kalmadı.
- You're out of excuses.
Son birkaç gündür Jane sessiz ve keyifsizdir.
- For the past few days Jane has been quiet and out of humor.
Ev dahili ve harici temizlendi.
- The house was cleaned inside and out.
Bu başka bir olasılığı tamamıyla dışlamaz.
- This doesn't entirely rule out another possibility.
Kazananın adını bağırarak söyledi.
- He called out the name of the winner.
O, bağırarak yardım istedi.
- He called out for help.
Ben bütünüyle aşırı heyecanlanmıştım.
- I totally freaked out.
Sen bütünüyle onu dehşete düşürdün.
- You totally freaked him out.
Şu an uzun eteklerin modası geçmiştir.
- Long skirts are out of fashion now.
Senin eteğin modası geçmiş.
- Your skirt is out of fashion.
Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.
- It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat.
Kardeşlerin her ikisi de dışarıdalardı.
- Both the brothers were out.
Ona dışarı çıkıp çıkmayacağını sordum.
- I asked her if she was going out.
Hoşça kal demeden nasıl kapıdan çıkıp gidebildin?
- How could you just walk out the door without saying goodbye?
Allah aşkına beni buradan çıkarın.
- For God's sake, get me out of here!
Fırından yeni çıkmış ekmeğin kokusunu seviyorum.
- I like the smell of bread just out of the oven.
Sami bu konuyu açığa çıkardı.
- Sami found out about this.
Artık sır açığa çıktı.
- Now the secret is out.
O, genç adamı aklından çıkarmaya çalıştı ama bu olanaksızdı.
- She tried to put the young man out of her mind, but it was impossible.
Ne yazık ki yapmamı istediğin şey olanaksız.
- I'm afraid what you're asking me to do is out of the question.
Ev, yangın çabuk söndürüldüğü için fazla zarar görmedi.
- The house did not suffer much damage because the fire was quickly put out.
Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.
- Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.
Tom neredeyse yüksek sesle kahkaha atacaktı.
- Tom nearly laughed out loud.
Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.
- You must speak out against injustice.
Mazeretlerin tükendi.
- You're out of excuses.
Tom'un mazereti kontrol edildi.
- Tom's alibi checked out.
Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
- My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
Dikkat et! Orada büyük bir çukur var.
- Watch out! There's a big hole there.
Onun paltosu yıpranmış.
- His overcoat is worn out.
Benim ayakkabılar yıpranmış.
- My shoes are worn out.
Tom yüksek sesle güldü.
- Tom laughed out loud.
Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.
- Let's find out more about her.
Onlar hakkında daha çok şey öğrenelim.
- Let's find out more about them.
Bir zamanlar bir best seller olan bu kitabın artık baskısı kalmamış.
- This book, which was once a best seller, is now out of print.
Benzininiz kalmamış gibi görünüyorsunuz.
- You seem to be out of gas.
Defol! Ve sakın bana bir daha dokunma!
- Get out! And don't ever touch me again!
Herkes, evimden defolun.
- Everybody, get out of my house.
Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
- With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
Biri koltuğun altından uzaktan kumandayı çıkarmama yardım edebilir mi? Cidden sıkışmış oraya.
- Can someone help me fish out the remote from under the couch? It's really stuck in there.
İşe yaramaz şeyi atın.
- Leave out anything that is useless.
O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
- He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
O, adeta, sudan çıkmış balık gibi.
- He is, so to speak, a fish out of water.
Tom sudan çıkmış balık gibi hissetti.
- Tom felt like a fish out of water.
Bir defa savaş patlak verdi mi, her iki taraf da hatalıdır.
- Once a war breaks out, both sides are in the wrong.
O, on olayın dokuzunda hatalıdır.
- She is wrong in nine cases out of ten.
İtfaiyeci geldiğinde yangın çoktan sönmüştü.
- The fire had already gone out by the time the firemen arrived.
Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.
- Outside of him, no one else came to the party.
Yurt dışında seyahat söz konusu değil.
- Traveling abroad is out of the question.
The magician pulled the rabbit out of the hat.
Keep out!.
Leave a message with my secretary if I'm out when you call.
The place was all decked out for the holidays.
He threw it out the door.
We've got to get out of here!
- We've got to get out of here.
We've got to get out of here.
- We've got to get out of here!