Tom likes sitting on the beach in the early morning.
- Tom sabahın erken saatlerinde sahilde oturmayı sever.
I like sitting by the window.
- Ben pencerenin yanında oturmayı severim.
In this kind of weather, it's best to stay home and not go outside.
- Bu havada dışarı çıkmayıp evde oturmak en doğrusu.
You must not stay up late.
- Gece geç saatlere kadar oturmamalısın.
My living room has wide windows.
- Oturma odamda geniş pencereler var.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
I gave away the table because it does not fit in the living room.
- Oturma odasına uymadığı için masayı hediye olarak verdim.
I once managed to fit seven people in my car.
- Bir keresinde yedi kişi benim arabama oturmayı başardı.
He took up residence in Jamaica.
- O Jamaika'da oturma izni aldı.
Tom asked Mary to sit down for a while.
- Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.
Do you want to sit down?
- Oturmak istiyor musunuz?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
We are about to sit down to dinner.
- Akşam yemeğine oturmak üzereyiz.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
I told you we should've gotten here earlier. Now there aren't any places left to sit.
- Sana buraya daha erken gelmemiz gerektiğini söyledim. Şimdi oturmak için hiç yer kalmadı.
This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
- Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
The boy sleeps in the living room.
- Çocuk oturma odasında uyuyor.
When dinner was over, we adjourned to the sitting room.
- Akşam yemeği bittiğinde, oturma odasına geçti.
All the seating areas are taken.
- Tüm oturma yerleri tutulmuş.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
May I sit next to you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
She resides in New York.
- O, New York'ta oturmaktadır.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Tom and Mary are sitting in the living room talking.
- Tom ve Mary oturma odasında oturup konuşuyorlar.
Tom was sitting in the living room folding laundry.
- Tom oturma odasında oturmuş, çamaşırları katlıyordu.
All Tom really wanted was a place to sit down and rest.
- Tom'un gerçekten tek istediği oturmak ve dinlenmek için bir yerdi.
In the U.S., you have the option, when you enter a restaurant, to sit in the smoking or non-smoking section.
- ABD'de bir restorana girerken seçeneğin vardır, sigara içilen ya da sigara içilmeyen yerde oturmak.
I have a sore back from sitting in front of the computer too many hours.
- Saatlerce bilgisayarın önünde oturmaktan sırtım ağrıyor.
We've been sitting here for thirty minutes.
- Otuz dakikadır burada oturmaktayız.
I now live in a very small house.
- Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
More than half of the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından daha fazlası plana karşı çıkıyor.
The village had more than a thousand residents.
- Köyün binden daha fazla oturanı vardı.
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
He sat in the front so as to be able to hear.
- İşitebilmek için önde oturdu.
This is where Fadil wanted to live.
- Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
He is looking for a place to live.
- Oturmak için bir yer arıyor.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.
They are looking for chairs to sit on.
- Oturmak için sandalyeler arıyorlar.
This chair is really comfortable to sit on.
- Bu sandalye oturmak için gerçekten rahat.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
I really don't want to sit in that room.
- O odada gerçekten oturmak istemiyorum.
I would like to take a seat over there.
- Ben orada oturmak istiyorum.