oturanlar

listen to the pronunciation of oturanlar
Türkçe - İngilizce

oturanlar teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

otur
{f} sitting

He was sitting with his arms folded. - Kolunu katlamış oturuyordu.

The girl sitting at the piano is my daughter. - Piyanoda oturan kız benim kızımdır.

otur
have a seat
otur
sit

Where do you want to sit? - Nerede oturmak istiyorsun?

Can I sit beside you? - Senin yanına oturabilir miyim?

otur
{f} sit down

Do you want to sit down? - Oturmak istiyor musunuz?

Tom asked Mary to sit down for a while. - Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.

oturan
sitting

Who is the man sitting at the other end of the table? - Masanın diğer ucunda oturan adam kim?

The girl sitting at the piano is my daughter. - Piyanoda oturan kız benim kızımdır.

otur
rooms

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

oturan
inmate
oturan
{i} resident

The residents were curious about other people's business. - Oturanlar başkalarının işleri hakkında meraklılardı.

The village had more than a thousand residents. - Köyün binden daha fazla oturanı vardı.

otur
dwelt
otur
taken a seat
otur
take a seat
otur
{f} abode
otur
{f} dwelling
otur
took a seat
otur
live in

Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people. - Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.

We were unsure what kind of person Tom would be and whether he would like to live in the same house as us. - Tom'un ne tür bir insan olacağından ve bizim gibi aynı evde oturmayı isteyip istemeyeceğinden emin değildik.

otur
reside

More than half the residents are opposed to the plan. - Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.

I do not need a residense permit because I am from Iceland. - Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.

otur
{f} dwell
otur
be seated

Tom motioned them to be seated. - Tom oturmaları için onlara işaret etti.

Please be seated, ladies and gentlemen. - Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.

otur
sat

They sat under a tree. - Bir ağacın altına oturdular.

An old man sat next to me on the bus. - Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.

oturan
dweller
oturan
inhabitant

It was not permitted that the inhabitants trespass in the area. - Burada oturanların bu alandan geçmelerine izin verilmedi.

The city of Yefren in Libya has 30,000 inhabitants. - Libya'daki Yefren şehrinin 30.000 oturanı var.

oturan
sitter
otur
sit-down

bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.

sakinler, bir yerde oturanlar
residents, those living in one place
kenar mahallelerde oturanlar
suburbia
otur
abided
oturan
sedentary
oturan
occupant
oturan
occupier
oturan
inhabitant sakin
oturan
residentiary
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) MESAKÎN
Oturan
kaid
otur
Artvin yöresinde yetiştirilen bir zeytin cinsi
oturanlar