oturacak

listen to the pronunciation of oturacak
Türkçe - İngilizce
seat
something to sit on, seat
oturacak yer
seat

The seat of the chair needs repairing. - Sandalyenin oturacak yerinin tamir edilmesi gerekiyor.

oturacak yer
sitting room
oturacak yer sağlama
seating
otur
{f} sitting

He was sitting with his arms folded. - Kolunu katlamış oturuyordu.

Two children are sitting on the fence. - İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.

otur
have a seat
otur
sit

Can I sit beside you? - Senin yanına oturabilir miyim?

May I sit next to you? - Senin yanına oturabilir miyim?

otur
{f} sit down

Tom asked Mary to sit down for a while. - Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.

An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what? - İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?

otur
rooms

Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms. - Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.

otur
dwelt
otur
taken a seat
otur
take a seat
otur
{f} abode
otur
{f} dwelling
otur
took a seat
otur
live in

I now live in a very small house. - Şu anda çok küçük bir evde oturuyorum.

Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people. - Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.

otur
reside

Tom currently resides in Boston. - Tom şu anda Boston'da oturuyor.

I do not need a residense permit because I am from Iceland. - Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.

otur
{f} dwell
otur
be seated

Please be seated, ladies and gentlemen. - Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.

Tom motioned them to be seated. - Tom oturmaları için onlara işaret etti.

otur
sat

They sat under a tree. - Bir ağacın altına oturdular.

An old man sat next to me on the bus. - Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.

otur
sit-down

bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.

otur
abided
oturacak