ortaklaşmak

listen to the pronunciation of ortaklaşmak
Türkçe - İngilizce
to enter into partnership with someone, become partners
ortak
partner

The two men were business partners. - İki adam iş ortaklarıydı.

We're competitors, not partners. - Biz rakibiz, ortak değil.

ortak
common

They knew they must fight together to defeat the common enemy. - Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.

The common language of many Asians is English. - Birçok Asyalının ortak dili İngilizce'dir.

ortak
mutual

We have a mutual friend. - Ortak bir arkadaşımız var.

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

ortak
joint

The project was a joint effort by students from three different classes. - Proje üç farklı sınıftan gelen öğrencilerin ortak bir çabasıydı.

They worked jointly on this project. - Bu proje üzerinde ortaklaşa çalıştılar.

ortak
{i} associate

Dan lied to his associates. - Dan, ortaklarına yalan söyledi.

The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals. - Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.

ortak
partner, associate; common, shared, joint, mutual, communal, collective, corporate
ortak
{i} mate
ortak
(Biyokimya) covalent

What is a covalent bond? - Ortak değerlikli bağ nedir?

ortak
(Kanun) stockholder

The stockholders are making money hand over fist. - Ortaklar kolay yoldan para kazanıyorlar.

ortak
co_partner
ortak
(Politika, Siyaset) combined
ortak
cooperative
ortak
communal

The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms. - Apartman ucuz fakat sadece ortak banyoları var.

ortak
(Ticaret) shareholding
ortak
(Ticaret) co-partner
ortak
public
ortak
concerted
ortak
in common

Tom and I have nothing in common. - Tom ve benim ortak yanımız yok.

The two premiers had nothing in common. - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.

ortak
spouse
ortak
(Ticaret) part owner
ortak
interested
ortak
{i} party
ortak
comprehensive
ortak
collective

The consequence of individual crimes should be collective punishment. - Bireysel suçların sonucunun ortak cezalandırma olması gerekir.

ortak
copartner
ortak
coheir
ortak
helpmate
ortak
co
ortak
unanimous
ortak
corporate
ortak
universal
ortak
identic
ortak
associated
ortaklaşma
collective
ortak
collaborator
ortak
consociate
ortak
conjunct
ortak
cooperator
ortak
(karar) agreed
ortak
sympathetic
ortak
sidekick
ortak
fellow
ortak
partner; associate
ortak
common, held in common, shared
ortak
pard
ortak
(Hukuk) collective, common, joint, associated
ortak
partner , common (adj)
ortak
dormant partner
ortak
fellow wife (in a polygamous household)
ortak
shareholder
ortak
privy
ortak
commutual
ortak
cosignatory
Türkçe - Türkçe
Ortak olarak davranmak, ortak olmak
Ortak
şerik
Ortak
(Osmanlı Dönemi) ŞERİK
Ortak
müşterek
ortak
Kuma: "Kendi üstüne bir ortağın getirilmesi Emeti'nin pek ziyade gücüne gitmişti."- E. E. Talu
ortak
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek: "Edebiyata şiirle başlamak, büyük küçük bütün yazarlarda görülen ortak bir yöndür."- N. Cumalı
ortak
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar: "Bırakın ortağıma bir telefon edeyim."- H. Taner
ortak
Yeniçeri ocağından emekli olanlara verilen ad
ortak
Birlikte iş yapan, ortaklaşa yararlarla birbirlerine bağlı kimselerden her biri, şerik, hissedar
ortak
Birden çok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara özgü olan, onların katılmasıyla oluşan, müşterek
ortak
Kuma
ortaklaşma
Ortaklaşmak işi
ortaklaşmak