Bir yabancı onun yanına yaklaştı ve saati sordu.
- A stranger came up to her and asked her the time.
O onun yanına gitti ve tokalaştı.
- He went up to her and they shook hands.
Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
- I am not feeling quite up to par.
Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
- I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
O, iş için uygun değil.
- He is not up to the task.
Onun beklentilerine uygun yaşamalıyım.
- I must live up to his expectations.
Bir polis ona doğru geldi.
- A policeman came up to him.
Köpek koşarak bana doğru geldi.
- The dog came running up to me.