İnsan gülebilen tek hayvandır.
- Man is the only animal that can laugh.
Bu cümlenin, sadece tek bir dili var.
- This sentence has only one language.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
- Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık.
- We hurried to the station only to miss the train.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
Tom'un ve sadece Tom'un onu yapabileceğini düşünüyorum. Fakat bazı insanlar onu Mary'nin de yapabileceğini düşünüyorlar.
- I think that Tom and only Tom can do it. However, some people think that Mary could do it, too.
Tom birkaç dili akıcı olarak konuşur fakat onun işi gereği, o sadece kendi ana diline çeviri yapar.
- Tom speaks several languages fluently, but for his job, he only translates into his native language.
Banyomuzda yalnızca bir havlu var.
- There is only one towel in our bathroom.
Tom ve Mary'nin yalnızca bir çocuğu vardı.
- Tom and Mary had only one child.
Size yardım etmekten çok memnun olacağım!
- I'd be only too pleased to help you!
Tom sadece gerektiği yerde yardım etmekten çok mutlu.
- Tom's only too happy to lend a hand where necessary.
Japonya'da sadece birkaç ay kaldım.
- I stayed in Japan only a few months.
Doktor hastanın sadece birkaç günlük ömrü olduğunu vurguladı.
- The doctor emphasized that the patient had only a few days.
Xiao Wang eğer sadece vanilyalıysa dondurmayı yiyecek.
- If and only if the ice-cream is vanilla flavour will Xiao Wang eat it.
Tom sadece bastonu olursa yürüyebilir.
- Tom can walk only if he has his cane.
Ancak o zaman onun ne demek istediğini anladım.
- Only then did I realize what he meant.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Sadece ,sana yardım etmekten çok hoşnut olacak.
- He will be only too glad to help you.
Sadece yapacak bir şeyim olduğunda, zorunda olmadıklarımı yapmaya hevesliyim.
- It's only when I have things I have to do, that I find I want to do things I don't have to do.
Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
- Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
Sadece az önce geldim.
- I have only just arrived.
Daha az önce başladım.
- I have only just begun.
Tom'u uzun zamandır tanıyor musun? Hayır, daha yeni tanıştım.
- Have you known Tom for a long time? No, I've only just met him.
Leyla'nın kabusu daha yeni başlıyordu.
- Layla's nightmare was only just beginning.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.
Keşke benimle evlense.
- If only he would marry me.
Ah bir erken gelse, onunla dışarı çıkacağız.
- If only he comes early, we will go out with him.
Sadece pilav değil, kebap da yedim.
- Not only did I eat pilaf, but I also ate kebabs.
Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
- Her book is famous not only in England but also in Japan.
1. Not only did he turn up late, he also forgot his books.
2. If this project fails it will affect not only our department, but als.
Sadece binanın önünde duran insanlar polis.
- The only people standing in front of the building are policemen.
Yulaf ezmesini sadece bol şekerli yiyebilirim.
- The only way I can eat oatmeal is with a lot of sugar.
The only cars on the street were parked.
my heart is hers, and hers only.
I would enjoy running, only I have this broken leg.
he left only moments ago.
The only people in the stadium were the fans: no players, coaches, or officials.
if there were only one more ticket!.
He is their only son, in fact, an only child.
He is the only trombonist to recruit.
An only child is often stereotyped as spoiled.
This option is available only if the client supports it.
I've only just cleaned the floor, and you've made muddy tracks!.
I got 51%, so only just passed the exam.
He is their only son; in fact, an only child.
directly to organizations that teach abstinence only without going through the states.
abstinence-only education.
A rectangle is a square if and only if all four of its sides have the same lengths.
If only I had lots of money!.
... spending. And that's why independent studies looking at this said the only way to meet ...
... And she was fiercely independent. She worked her way up, only had a high school education, ...