onceki

listen to the pronunciation of onceki
Türkçe - İngilizce

onceki teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

önceki
former

Tom is Mary's former husband. - Tom Mary'nin önceki eşidir.

Our former home was in Sweden. - Daha önceki evimiz İsveç'teydi.

önceki
previous

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

önceki
antecedent
önceki
preceding, former, ex, previous, back, preceding, foregoing
önceki
past

I think that I was a princess in a past life. - Bence ben önceki hayatımda bir prensestim.

önceki
prev

I met him on the previous day. - Onunla önceki gün tanıştım.

I had lost a camera in the previous day. - Ben önceki gün bir kamera kaybettim.

önceki
(Askeri) predecessor
önceki
exparte
önceki
early
önceki
(Bilgisayar) prev page
önceki
(Bilgisayar) back

Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. - Önceki gece partiden geç dönmeme rağmen sabah bir papatya kadar dinçtim.

When did you return? I came back the day before yesterday. - Ne zaman döndün? Ben önceki gün geri döndüm.

önceki
(Bilgisayar) during the previous

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
(Bilgisayar) preset
önceki
quondam
önceki
the former

Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former. - Balığın ve etin besin değerleri yüksek ama ikincisi öncekine göre daha pahalıdır.

The former Italian currency was the lira and its symbol was ₤. It's not related to the Turkish lira. - Daha önceki İtalyan para birimi liradır.ve onun sembolü £ dır.O Türk lirasıyla ilgili değildir.

önceki
preceding

The index advanced to 120.5, up 4% from the preceding month. - Endeks 120.5'e yükseldi, bir önceki aya göre %4 fazla.

The preceding month was very rainy. - Önceki ay çok yağışlıydı.

önceki
hereinabove
önceki
pro

If you don't eat breakfast, you'll probably be hungry during the morning and won't be as efficient at work as you could be. - Eğer kahvaltı yapmazsanız, büyük olasılıkla sabah acıkırsınız ve işinizde önceki gibi verimli olmazsınız.

önceki
initial
önceki
anterior
önceki
pristine
önceki
ex
önceki
pre

The index rose 4% from the preceding month. - Endeks bir önceki aya göre % 4 yükseldi.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önceki
onetime
önceki
old
önceki
foregoing
önceki
(Hukuk) preceding, prior
önceki
before

The accident took place the day before yesterday. - Kaza, önceki gün gerçekleşti.

I saw you in the strip club the day before yesterday. - Önceki gün, seni bir striptiz kulübünde gördüm.

önceki
last

We had less snow this winter than last. - Bu kış öncekinden daha az kar var.

Tom has been hunting for a job since he lost his previous job last year. - Geçen yıl bir önceki işini kaybettiğinden beri, Tom bir iş aramaktadır.

önceki
sometime
önceki
the preceding, former
önceki
prior

No prior experience is required. - Önceki deneyim gerekli değildir.

There were no prior warnings. - Önceki uyarılar yoktu.

önceki
precedent
önceki
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

önceki
the previous one
önce
ago

He went to Paris two years ago. - O, Paris'e iki yıl önce gitti.

A long time ago, there was a bridge here. - Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.

önce
first

Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time. - İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

önce
(İnşaat) before

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

önceki alan
(Bilgisayar) previous field
önceki ay
(Bilgisayar) previous month
önceki boyut
(Bilgisayar) restore
önceki boyuta getirmek
(Bilgisayar) restore
önceki boşluk
(Bilgisayar) space before
önceki ile aynı
(Bilgisayar) same as previous
önceki olayları kapsayan
(Ticaret) retroactive
önceki sayfa
(Bilgisayar) prev page
önceki sayfaya
(Bilgisayar) page up
önceki sene
last year
önceki sürüm
(Bilgisayar) early release
önceki yıl
last year
önceki öğeler
(Bilgisayar) past items
önceki boyuta küçült
(Bilgisayar) restore down
önceki bölümde
thereinbefore
önceki bölümden devam et
(Bilgisayar) continue from previous section
önceki cirocu
preceding indorser
önceki durum
status quo ante
önceki durumu
former rank
önceki durumuna gelme
reinstatment
önceki durumuna getirmek
restore to the former rank
önceki düzeni kaydet
(Bilgisayar) save previous scheme
önceki ekran
(Bilgisayar) previous screen
önceki emri geçersiz kılan emir
countermand
önceki fiyat
(Ticaret) previous price
önceki geçmiş zaman
pluperfect
önceki geçmiş zaman
pluperfect tense
önceki gibi
as before, as heretofore
önceki gibi iste
require as an antecedent
önceki görevli
precursor
önceki gün
the day before yesterday

The accident happened the day before yesterday. - Kaza, önceki gün oldu.

I saw you in the strip club the day before yesterday. - Önceki gün, seni bir striptiz kulübünde gördüm.

önceki haline getirmek
unchange
önceki hüküm
(Kanun) initial decree
önceki ifadenin savunmayı engellemesi
estoppel
önceki kimse
predecessor
önceki konuya dönmek
hark back to
önceki kuşaklar
predecessor
önceki kısımda
thereinbefore
önceki mahkeme kararları
retroactive judicial decisions
önceki nesneyi seç
(Bilgisayar) select previous object
önceki satırlar
(Bilgisayar) lines before
önceki slayda dön
(Bilgisayar) return to the previous slide
önceki sözcükle birleşen
enclitic
önceki sözcükle birleşen kelime
enclitic
önceki sözcüğü sil
(Bilgisayar) delete previous word
önceki sürümlü bilgisayar
down-level computer
önceki yaşamın kaderi belirlediği inancı
karma
önceki yürütmeden sonra
(Bilgisayar) after previous event
önceki zarar
(Ticaret) anterior loss
-den önceki
preceding
önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

belgeyi önceki boyutuna getir
(Bilgisayar) restore document
bir önceki
the previous one

This winter is expected to be colder than the previous one. - Bu kışın bir önceki kıştan daha soğuk olması bekleniyor.

This newspaper article is more interesting than the previous one. - Bu gazete makalesi bir öncekinden daha enteresan.

bir önceki
the preceding one
bir önceki
the former one
bir önceki sayı
back number
bir önceki yıl
previous year
bundan önceki
the preceding
daha önceki
afore
hemen önceki
next but one
savaştan önceki
ante-bellum
sondan bir önceki
second to last
sondan bir önceki
next to last
sondan önceki
penultimate
vergiden önceki
(Ticaret) pretax
önce
pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

önce
beforehand

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

önce
before time
önce
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

önce
initially
önce
for one thing

For one thing he is lazy, for another he drinks. - Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

No one believed me at first. - İlk önce kimse bana inanmıyordu.

At first, I mistook him for your brother. - Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.

önce
a priori

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell them it's a priority. - Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

Above all, you must help each other. - Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.

They want, above all things, to live in peace. - Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

4 yıl önceki
4 years ago
Büyük perhizden önceki salı
Mardi gras
açılan menü/önceki slayt
(Bilgisayar) popup menu/previous slide
bir önceki cirocu
preceding endorser
büyük oruçtan önceki üçüncü pazar
Septuagesmia Sunday
daha önceki tarihli
(Ticaret) ante-dated
daha önceki vaziyeti alın!
(Askeri) as you were
doğumdan önceki
prenatal
doğumdan önceki
antenatal
dünden önceki gün
the day before yesterday
etkinleş önceki
(Bilgisayar) activate prev
faizden önceki kar
(Ticaret) profit before interest
fırtınadan önceki sessizlik
the calm before a storm
golfte topun vurulmadan önceki gidişi
carry
imza gününden önceki gün
(Kanun) antedate
iç savaştan önceki
antebellum
kelebek olmadan önceki başkalaşım
chrysalis
kilitaç önceki
(Bilgisayar) unlocked prev
konsolidasyondan önceki kar
(Ticaret) profit prior to consolidation
miraçtan önceki pazar günü
rogation sunday
nikâhtan önceki
antenuptial
paskalyadan iki hafta önceki pazar
passion sunday
paskalyadan önceki cuma
Good Friday

You can't sing and dance on Good Friday. - Paskalyadan önceki cuma günü şarkı söyleyip dans edemezsin.

paskalyadan önceki hafta
holy week
paskalyadan önceki perşembe
maundy thursday
pencere önceki boyut
(Bilgisayar) window restore
savaştan önceki
antebellum
savaştan önceki durum
status quo ante-bellum
son ve sondan önceki
the last two
sondan bir önceki
penultimate

First, second, third, fourth, fifth, sixth, seventh, eighth, ninth, tenth... penultimate, last. - Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu, onuncu... sondan bir önceki, son.

In Esperanto a stress falls on the penultimate syllable. - Esperantoda vurgu sondan bir önceki heceye gelir.

sondan bir önceki hece
penultimate

In Esperanto a stress falls on the penultimate syllable. - Esperantoda vurgu sondan bir önceki heceye gelir.

In Esperanto, the penultimate syllable is stressed. - Esperanto'da sondan bir önceki hece vurguludur.

sondan bir önceki hece
penult
sondan bir önceki olarak
penultimately
sondan iki önceki
the second before the last
tufandan önceki devre ait
antediluvian
uygulama önceki boyut
(Bilgisayar) app restore
vergiden önceki
pre tax
vergiden önceki kar
(Ticaret) profit before tax
vergiden önceki kar
(Ticaret) income before income taxes
vergiden önceki kar
(Ticaret) pretax income
veri bul önceki
(Bilgisayar) data find prev
yavaş yavaş önceki görüntünün yerini alma
fade in
yavaş yavaş önceki sesin yerini alma
fade in
çalışmakitabı önceki
(Bilgisayar) workbook prev
ödemeden önceki denetim
(Ticaret) preaudit
önce
ere

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

Tom doesn't always get up early, but he always gets up before Mary does. - Tom her zaman erken kalkmaz fakat her zaman Mary'den önce kalkar.

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

önce
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

Prior to your arrival, he left for London. - Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.

It happened prior to my arrival. - O, ben varmadan önce oldu.

önce
in advance

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

önce
back

Let's go back before it begins to rain. - Yağmur başlamadan önce geri dönelim.

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

önce
pre

Complete the following form to know who you could have been in a previous life. - Önceki hayatınızda kim olabileceğinizi öğrenmek için aşağıdaki formu doldurunuz.

My water broke on the evening of the predicted birth date. - Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
üst sınıfa geçmeden önceki ara sınıf
remove
şirketleşmeden önceki kar
(Ticaret) profit prior to incorporation
Türkçe - Türkçe

onceki teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

önceki
Önce olan, evvelki, mukaddem, sabık
Önceki
evveli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan