Bir kerede iki yerde olamazsın.
- You can't be two places at once.
Bir keresinde babanla karşılaştım.
- I met your father once.
Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
- Stir once every fifteen minutes.
Bir kez daha geç kalmıştı.
- She was late once again.
O tartışma bir zamanlar karara bağlandı ve herkes için.
- That dispute has been settled once and for all.
Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
- All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
Bu birdenbire olmadı.
- It didn't happen all at once.
Birdenbire, tiz bir çığlık duydum.
- All at once, I heard a shrill cry.
Senin bir defa televizyona çıktığını hatırlıyorum.
- I remember you appeared on television once.
Kimse bir defada iki şeyi yapamaz.
- Nobody can do two things at once.
Sana eskiden hiç söz etmedim.
- I never mentioned you once.
Once a strategic plan is developed, strategic managers must manage the startegic momentum.
Emekli olur olmaz insanlar seni nadiren görmeye gelirler.
- People rarely come to see you once you are retired.
Emekli olur olmaz tüm zamanımı Tatoeba'ya ayıracağım.
- Once I retire, I will dedicate my whole time to Tatoeba.
Onu hemen tanıdım, çünkü onu daha önce görmüştüm.
- I recognized him at once, because I had seen him before.
Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
- To our surprise, she revived at once.
Onu bir defa daha yapabilir miyiz?
- Could we do that once again?
Tom bir defa daha fiyat etiketine baktı.
- Tom looked at the price tag once again.
Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
- Please say it once more.
O onu bir kez daha deneyecek.
- She'll try it once more.
Bir kez daha geç kalmıştı.
- She was late once again.
Bir kez daha deneyelim.
- Let's try once again.
Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
- To our surprise, she revived at once.
Biz hemen başlamalıyız.
- We must start at once.
Derhal git, yoksa geç kalacaksın.
- Go at once, otherwise you will be late.
Start derhal yapılmalı.
- A start should be made at once.
O tekrar buraya geldi.
- She came here once again.
Ekonomi tekrar sarsıntıya girdi.
- The economy is in turmoil once again.
O ilk ve son olarak girişiminden vazgeçti.
- He gave up his attempt once for all.
Arada bir şemsiyesini trende bırakır.
- Once in a while, he leaves his umbrella in the train.
Onu arada bir görürüm.
- I see him once in a while.
Sadece kitap okumayın. ara sıra dışarı gidin ve biraz egzersiz yapın.
- Don't just read books. Go outside once in a while and get some exercise.
Tom ara sıra Boston'a gider.
- Tom goes to Boston every once in a while.
Bir zamanlar köyün çıkışında küçük güzel bir ev varmış.
- Once upon a time, there was a pretty little house way out in the country.
Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
- Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
the skeletal remnants of once-living corals.
O haftada bir kez pazara gitti.
- She went to the market once a week.
Haftada bir kez piyano dersleri alır.
- She takes piano lessons once a week.
Hükümet son olarak kendi ordusunu güçlendirmelidir.
- The government should strengthen their army once and for all!
Son olarak bunu tasnif etmeni istiyorum.
- I want to sort this out once and for all.
En kısa zamanda buradan ayrılmak istiyorum.
- I want to leave here as soon as possible.
Münkün olan en kısa zamanda bunu polise bildirmeniz gerekiyor.
- You are supposed to report it to the police as soon as possible.
O telefon görüşmesi yapar yapmaz eve gitti.
- He went home as soon as he got the phone call.
Bunu yapar yapmaz akşam yemeği hazırlığına başlamanı istiyorum.
- As soon as you have done that, I would like you to start preparing supper.
Aniden bir patlama oldu.
- All at once there was an explosion.
Aniden gökyüzü karardı ve yağmur başladı.
- All at once the sky became dark and it started to rain.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Kahretsin, yine treni kaçırdım.
- Shit, once again I missed the train!
Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar.
- Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.
Hep birden koşmaya başladılar.
- They began to run all at once.
Birdenbire, tiz bir çığlık duydum.
- All at once, I heard a shrill cry.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Aniden gökyüzü karardı ve yağmur başladı.
- All at once the sky became dark and it started to rain.
Aniden bir silah sesi duyduk.
- All at once we heard a shot.
Muhabirler Tom mahkeme salonunu terk eder etmez sorular sormaya başladı.
- The reporters started asking Tom questions as soon as he left the courtroom.
Tom Mary'nin artık dinlemediğini fark eder etmez konuşmayı durdurdu.
- Tom stopped talking as soon as he noticed Mary wasn't listening anymore.
Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
- As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
- As soon as you see this E-mail please reply right away.
Aynı zamanda iki şeyi yapamazsın.
- You can't do two things at once.
Aniden bir feryat duydum.
- All at once, I heard a cry.
Aniden bir patlama oldu.
- All at once there was an explosion.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
O eskiden bir banka memuruydu.
- She was formerly a bank clerk.
Tom eskiden bir Fransızca öğretmeniydi.
- Tom was formerly a French teacher.
Bu işlerin hepsini bir defada yapmaya çalışma.
- Don't try to do all these things at once.
Kimse bir defada iki şeyi yapamaz.
- Nobody can do two things at once.
Alice calls us every now and then.
Bir kereliğine Tom'a katılıyorum.
- For once, I agree with Tom.
Bir kerelik hatalı olduğunuzu umalım.
- Let's hope you're wrong for once.
Hep birden koşmaya başladılar.
- They began to run all at once.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Hepimiz aynı anda ayağa kalktık.
- We all stood up at once.
İki şeyi aynı anda yapamam.
- I can't do two things at once.
Birdenbire, o konuştu.
- All at once, he spoke out.
Her şey birdenbire oldu.
- Everything happened all at once.
Tom ve ben ara sıra süpermarkette birbirimize rastlıyoruz.
- Tom and I run into each other at the supermarket every once in a while.
Ara sıra erkek arkadaşıma o işteyken bir öğle yemeği götürürüm.
- Every once in a while, I take my boyfriend a lunch while he's at work.
Hayatımda bir kez, doğru bir şey yapmak istiyorum.
- For once in my life, I'd like to do something right.
Neden bir kez olsun bana karşı kibar olamıyorsun?
- Why can't you be nice to me for once?
Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
- You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
Sadece bu sefer sana ödünç para vereceğim.
- I will lend you money just this once.
Bu seferlik bir istisna yapacağım.
- I'll make an exception just this once.
We'll get a move on once we find the damn car keys!.
I have only once eaten pizza.
He was once the most handsome man around.
They replaced the door, in hopes of correcting the sticking and squeaking once and for all.
I send her a note once in a while to let her know I'm thinking of her.
Have you changed a tyre before? — Yes, once or twice.
a once-in-a-lifetime opportunity to travel the world.
When all at once I saw a crowd, A host, of golden daffodils - William Wordsworth, Daffodils.
Tell the doctor to come at once. She is having a baby.
He tried to eat four cookies at once.
For once in her life she was surprised out of her reserve; she caught her girl in her arms and crushed her and her flowers against her heart, kissing the bright hair and sweet face warmly.
Look at Carpenters! . . . In old times it was a proverb Measure twice, and cut once..
Mr. Paz noted that since the onset of the credit crisis, eBay, like other companies, hasn’t been able to measure twice and cut once..
... - PLEASE? JUST ONCE. - FINE. ...
... is that for felons, once you've served your sentence and you've done your time and you've ...