Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Kahvemi üstünde bol köpüklü severim.
- I like my coffee with lots of foam on the top.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Tom banyo tartısı üzerine çıktı.
- Tom stepped onto the bathroom scales.
Suçu başkalarının üzerine atıyor sadece.
- He is just passing the blame onto others.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
Dersten sonra sandalyeleri masaların üstüne koymayı unutmayın.
- Remember to put the chairs onto the tables after the lesson.