Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
Kahvemi üstünde bol köpüklü severim.
- I like my coffee with lots of foam on the top.
Dağın tepesinde bir kale vardı.
- There used to be a castle on the top of the mountain.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- A house is built on top of a solid foundation of cement.
Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
- Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
- There is a shrine atop the mountain.
Ruth Ann clenched her hand around the hairbrush and felt like smacking Ashley upside the head with it. She knew better than to talk that way.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.
... to put to the top of the search rankings. ...
... on Google, what we call as the best of Google on top of ...