Tepenin üstünde durdu.
- They stood on the top of the hill.
Sanırım horozların başının üstündeki ibik çekici.
- I think the crest on the top of the head of roosters is attractive.
Dağın tepesinde bir kule vardı.
- There was a tower on the top of the mountain.
Orada yüksek bir dağın tepesinde kendilerine ait küçük bir kasaba inşa ettiler ve huzur içinde yaşadılar.
- There on the top of a high mountain they built a small town of their own and lived in peace.
Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- Tom put his wallet on top of the dresser.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
Ne zaman bir dağın tepesinde olsam kendimi minnettar hissediyorum.
- Whenever I'm on top of a mountain, I feel grateful.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Kadın masanın üstündedir.
- The woman is atop the table.
Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
- There is a shrine atop the mountain.
Ruth Ann clenched her hand around the hairbrush and felt like smacking Ashley upside the head with it. She knew better than to talk that way.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.
... Governor Romney's central economic plan calls for a $5 trillion tax cut, on top of the extension ...
... on top of mobiles are a consequence of enabling ...