oluşma

listen to the pronunciation of oluşma
Türkçe - İngilizce
coming into being, formation
forming, formation
growth
forming
(Denizbilim) compose

The committee is composed chiefly of professors. - Komite genellikle profesörlerden oluşmaktadır.

Bronze is composed of copper and tin. - Bronz, bakır ve kalaydan oluşmaktadır.

(Fotoğrafçılık) development
oluşmak
consist of

Taxes consist of direct taxes and indirect ones. - Vergiler doğrudan vergiler ve dolaylı olanlardan oluşmaktadır.

oluşmak
comprise of
oluşmak
come into existence
oluşmak
be formed
oluşma dönemi
gestation
oluşmak
comprise

The United States comprises 50 states. - Amerika Birleşik Devletleri 50 eyaletten oluşmaktadır

oluşmak
occur
oluşmak
develop
oluşmak
consist

Our committee consists of ten members. - Komitemiz on üyeden oluşmaktadır.

This book consists of five chapters. - Bu kitap beş bölümden oluşmaktadır.

oluşmak
formed
oluşmak
compose

Every march is composed of separate steps. - Her yürüyüş ayrı adımlardan oluşmaktadır.

Bronze is composed of copper and tin. - Bronz, bakır ve kalaydan oluşmaktadır.

oluş
presence
oluş
(Dilbilim) process
oluş
existence

In 1989, the extremely famous Eiffel Tower celebrated its one hundred years of existence. - 1989 yılında, son derece ünlü Eyfel Kulesi var oluşunun yüz yılını kutladı.

The earth came into existence about five thousand million years ago. - Dünya yaklaşık beş bin milyon yıl önce oluştu.

oluşmak
grow out of
oluşmak
emanate
oluşmak
made up of

America is made up of 50 states. - Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.

The United States is made up of 50 states. - Amerika 50 eyaletten oluşmaktadır.

oluşmak
constituted
oluşmak
arise
oluşmak
originate
oluşmak
be made up of
tekrar oluşma
re-emergence
oluş
consist of

How many people does this ship's crew consist of? - Bu geminin mürettebatı kaç kişiden oluşur?

A compound word consist of two smaller words. - Bir bileşik kelime iki küçük kelimeden oluşur.

oluş
compose of
oluş
being

All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages. - Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.

Liberty consists of being able to make everything as harmless as possible. - Özgürlük her şeyi mümkün olduğu kadar zararsız yapabilmekten oluşur.

oluş
comprise of
oluş
consist

The Beatles consisted of four musicians. - The Beatles, dört müzisyenden oluşmuştur.

Indonesia consists of many islands and two peninsulas. - Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.

oluş
{f} comprised

My house is comprised of these four rooms. - Benim evim bu dört odadan oluşur.

Brazil is comprised of twenty-six states. - Brezilya yirmi altı eyaletten oluşur.

oluşmak
reign
oluşmak
blossom
oluşmak
form
oluşmak
follow
oluşmak
erupt
oluşmak
consist in
oluş
procession
oluş
composed

A water molecule is composed by three atoms: two hydrogen and one oxygen. - Bir su molekülü üç atomdan oluşur: iki hidrojen ve bir oksijen.

The USA is composed of 50 states. - ABD 50 tane devletten oluşur.

oluşmak
to occur, to happen, to take place
oluşmak
to come into existence
erken oluşma
prematureness
erken oluşma
prematurity
gel-git oluşma kuvveti
(Askeri) tide generating force
gel-git oluşma potansiyeli
(Askeri) tide generating potential
oluş
existence, being; genesis, formation
oluş
occurrence
oluş
way of coming into being; becoming, coming into being, genesis, formation
oluş
consisted

Goethe's personal vocabulary consisted of about eighty thousand words. - Goethe'nin kişisel sözcük dağarcığı neredeyse seksen bin sözcükten oluşuyordu.

The Beatles consisted of four musicians. - The Beatles, dört müzisyenden oluşmuştur.

oluş
becoming
oluşmak
to come into existence/being; to be formed, to be constituted; to take shape; to consist of, to comprise, to be made up of; to arise; to originate
oluşmak
to consist of, be made up of, be composed of
oluşmak
to come into being, be formed, be constituted
oluşmak
take shape
yeniden oluşma
regeneration
çiy oluşma derecesi
dew point
Türkçe - Türkçe
Oluşmak işi, teşekkül
Oluşmak
yapılaşmak
oluş
Olmak eylemi ya da biçimi
oluş
Olmak işi veya biçimi, vuku
oluş
Oluşma, teşekkül, tekevvün
oluş
Olma işi veya biçimi, vuku
oluş
Bir durumdan öteki duruma geçiş
oluşmak
Belli bir varlık kazanmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, teşekkül etmek, tekevvün etmek
oluşmak
Belli bir varlık kazanmak, ortaya çıkmak, meydana gelmek, teşekkül etmek, tekevvün etmek: "Gün batımına yakın İskenderun körfezini sis basıyor, sisten dağlar oluşuyor."- R. H. Karay
oluşmak
mürekkep olmak