olgular

listen to the pronunciation of olgular
Türkçe - İngilizce
facts
something that can be shown to be true, to exist, or to have happened
true, real information that can be proven
plural of fact
With relation to expert systems, these are givens - known truths that are written in to a program These are what expert systems use to help them make decisions
Federation of Australian Commercial Television Stations - now called Commercial Television Austalia (CTVA)
Specific accurate or correct information or physical things that can be grouped into classes or categories for easy reference **
Information known to be true In terms of intelligence, facts include confirmed intelligence See Assumptions
Bits of information that can be objectively measured or described, such as the retail price of a new product, the cost of raw materials, the defect rate of a manufacturing process, or the number of employees who quit during a year
Financial Accounting
The relevant actions, values and laws of both sides of a court case or values conflict situation
(Clickstream Intelligence Administrator's Guide) [definition #2] (Clickstream Intelligence User's Guide)
Federation of Australian Commercial Television Stations    It is the industry association representing the commercial TV stations    FACTS are also responsible for monitoring the content of commercials before they go to air, hence the FACTS number     FACTS also give all commercials an intended audience classification, i e 'AO', 'G', 'C' etc
olgu
fact

Don't make factual statements without a source. - Bir kaynak olmadan olgusal ifadeler üretmeyin.

Wise men talk about ideas, intellectuals about facts, and the ordinary man talks about what he eats. - Olgun insanlar fikirler hakkında konuşur, aydınlar gerçekler hakkında, ve sıradan insanlar da ne yedikleri hakkında konuşurlar.

olgu
phenomenon

It's a normal phenomenon. - Bu normal bir olgudur.

Tom devoted his life to the study of this phenomenon. - Tom yaşamını bu olguyu incelemeye adamış.

olgu
matter of fact
olgu
(İnşaat) feature
Olgu
a case of
olgu
(Tıp) case
olgu
phil. fact
olgu
med. case (instance of disease, patient)
olgu
lit. action; plot
olgu
fact, event vakıa
olgu
event

I postponed the event. - Ben olguyu erteledim.

Türkçe - Türkçe

olgular teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

olgu
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa: "Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz."- O. Hançerlioğlu ; "Felsefe diliyle söylersek her ozan bir fenomendir, yani olgudur."- N. Cumali
olgu
Varlığı deneyle kanıtlanmış şey
olgu
(edebiyat) Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş
olgu
(felsefe) Olmuş olan, gerçekleşmiş olan, vakıa
OLGU
(Hukuk) Olan ve yapılan iş; olay
Olgu
vakıa
ardışık olgular
Bir hastalıktan sonra görülebilen fakat hastalığın kesin sonucu olmayan olgular
olgu
Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş
olgu
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa
olgu
Olmuş olan, gerçekleşmiş olan, vakıa
olgu
Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa: "Bilim yoluyla olguları kavrayıp sıralayabiliriz."- O. Hançerlioğlu
olgular