We see things differently, according to whether we are rich or poor.
- Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
Try to see things as they really are.
- Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.
The 1990's saw various incidents.
- 1990'lar çeşitli olayları gördü.
Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
- Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
What were yesterday's chief events?
- Dünün önemli olayları neydi?
She sat in the chair all day, thinking of past events.
- Bütün gün sandalyede oturdu, geçmiş olayları düşündü.
A rainbow is one of the most beautiful phenomena of nature.
- Bir gökkuşağı doğanın en güzel olaylarından biridir.
Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena.
- Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.
The event is still fresh in our memory.
- Olay anımızda hâlâ tazedir.
It is easy to be wise after the event.
- Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır.
The 1990's saw various incidents.
- 1990'lar çeşitli olayları gördü.
He described the incident in detail.
- O, olayı ayrıntılı olarak açıkladı.
We had to call in social services. This was obviously a case of child neglect.
- Sosyal hizmetleri aramak zorunda kaldık. Bu apaçık bir çocuk ihmali olayıydı.
I'm going to investigate this case.
- Bu olayı araştıracağım.
Mathematics is the foundation of all exact knowledge of natural phenomena.
- Matematik doğal olaylar hakkındaki bütün bilginin temelidir.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
It was an embarrassing episode.
- Utanç verici bir olaydı.
Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place.
- Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.
That is an actual fact.
- Bu gerçek bir olaydır.
The fact proves his honesty.
- Olay onun dürüstlüğünü kanıtlıyor.
The story was full of marvelous happenings.
- Hikaye hayret verici olaylarla doluydu.
This is an actual happening.
- Bu gerçek bir olaydır.
This experience has changed me.
- Bu olay beni değiştirdi.
This is Mary's first experience of a death in the family.
- Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.
The teacher tried to interest the students in current events.
- Öğretmen güncel olaylara öğrencilerin dikkatini çekmeye çalıştı.
Tom often has trouble remembering things.
- Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.
We see things differently, according to whether we are rich or poor.
- Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
The police took some pictures of the scene of the accident.
- Polisler olay yerinin birkaç fotografını çekti.
What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.
- Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.
What's the big occasion today?
- Bugünkü büyük olay nedir?
Needless to say, theft was a rare occurrence.
- Söylemeye gerek yok, hırsızlık nadir bir olaydı.
That occurrence is inevitable.
- O olay kaçınılmazdır.
A rainbow is a natural phenomenon.
- Bir gök kuşağı doğal bir olaydır.
In Sweden it is more common for a child to have three first names than one, but here, at home, this is a more unusual phenomenon.
- İsveç'te bir yerine üç isme sahip olmak bir çocuk için daha yaygındır, fakat burada, evde, daha sıra dışı bir doğal olaydır.
A crowd gathered at the scene.
- Bir kalabalık olay yerinde toplandı.
The scene of the car accident was a horrifying sight.
- Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.
It was a terrible affair.
- O, korkunç bir olaydı.
The Japanese Dentists Association affair is an incident concerning secret donations from the Japanese Dentists Association to Diet members belonging to the LDP.
- Japon Diş Hekimleri Birliği sorunu Japon Diş Hekimleri Birliğinden LDP ye ait olan Diyet üyelerine yapılan gizli bağışlarla ilgili bir olaydır.