olaylı

listen to the pronunciation of olaylı
Türkçe - İngilizce
{s} eventful
crowded
episodic
eventful, marked by unpleasant events
stirring
olay
event

You don't have to be very old to remember that event. - O olayı hatırlaman için çok yaşlı olmana gerek yok.

It is easy to be wise after the event. - Olaydan sonra akıllı olmak kolaydır.

olay
incident

The incident took place at midnight. - Olay gece yarısı gerçekleşti.

Years intervene between the two incidents. - İki olay arasında yıllar geçer.

olaylı bir şekilde
evently
olaylı oyun
tank drama
olay
case

He had nothing to do with the case. - Onun olayla bir ilgisi yoktu.

I'm going to investigate this case. - Bu olayı araştıracağım.

olay
(Nükleer Bilimler) phenomena

Tom believes in paranormal phenomena. - Tom normal ötesi olaylara inanıyor.

Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena. - Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.

olay
{i} episode

It was an embarrassing episode. - Utanç verici bir olaydı.

olay
circumstance

Given the circumstances, it was inevitable that such an incident should take place. - Şartlar göz önüne alındığında, böyle bir olayın gerçekleşmesi kaçınılmazdı.

olay
fact

The fact proves his honesty. - Olay onun dürüstlüğünü kanıtlıyor.

Wait until all the facts in the case are known. - Olay hakkındaki tüm gerçekler bilinene kadar bekleyin.

olay
happening

This is an actual happening. - Bu gerçek bir olaydır.

You don't need to worry about that happening. - O olay hakkında endişelenmenize gerek yok.

olay
experience

This is Mary's first experience of a death in the family. - Bu, Mary'nin ailedeki ilk ölüm olayıdır.

This experience has changed me. - Bu olay beni değiştirdi.

olay
chose
olay
event, occurrence
olay
apparition
olay
thing

We must not get angry at things: they don't care at all. - Biz olaylara kızmamalıyız: onlar hiç umursamıyor.

Try to see things as they really are. - Olayları gerçekten oldukları gibi görmeye çalış.

olay
occurring
olay
accident

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

The scene of the car accident was a horrifying sight. - Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.

olay
bang
olay
business
olay
occasion

What's the big occasion today? - Bugünkü büyük olay nedir?

olay
occurrence

That is the common occurrence in Japan. - O, Japonya'da yaygın olaydır.

That occurrence is inevitable. - O olay kaçınılmazdır.

olay
phenomenon

A rainbow is a natural phenomenon. - Bir gök kuşağı doğal bir olaydır.

Lightning is an electrical phenomenon. - Şimşek, elektriksel bir olaydır.

olay
news event
olay
episodes
olay
the event
olay
unusual event, incident
olay
instance
olay
event, incident, case, fact, happening, occurrence; phenomenon
olay
scene

She described the scene in detail. - Olay yerini detaylı olarak tanımladı.

There was no evidence against him found at the scene. - Olay yerinde bulunduğuna dair ona karşı herhangi bir kanıt yoktu.

olay
affair

It was a terrible affair. - O, korkunç bir olaydı.

He denied having been involved in the affair. - O, olaya karıştığını inkar etti.

olay
contingent
İngilizce - İngilizce

olaylı teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

olay
Palm leaves, prepared for being written upon with a style pointed with steel
Türkçe - Türkçe

olaylı teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

OLAYLI
Olayı olan, olay çıkmış olan, hadiseli
Olay
fenomen
olay
Önemli tarihî olgu
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vak'a
olay
Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka: "O olaydan sonra bir daha yalnız kalmamıştık onunla."- N. Cumalı. Önemli tarihsel olgu
olay
(Osmanlı Dönemi) hâdise
olaylı