Raftaki ilaçlar serbestçe satılabilir.
- The drugs on the shelf can be freely sold.
Sığırlarının serbestçe başıboş gezinmelerine izin vermemeleri teşvik edildi.
- They were encouraged not to let their cattle roam freely.
Kaybedecek bir itibarın yoksa; özgürce yaşarsın.
- You live freely if you haven't a reputation to lose.
Onlar onun özgürce konuşma hakkını destekledi.
- They supported his right to speak freely.
Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
- Sami could move freely around the prison.
I will freely help you.